TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (87.BÂB)
GÜNCELLENME TARİHİ: 18 HAZİRAN 2020
(TEVHİDNÂME-87):
Allah’ım!
Marifetinle meşbû olma, âhirete müteallik meseleleri öne alma, mânâ âlemine müteveccih işlere öncelik tanıma ve onları hayatımızın gâyesi yapma (105) noktasında bizlere öyle bir lütufta bulun ki, bu konuda başkalarının yardımlarına bizleri muhtaç bırakmayacak ölçüde olsun!
***
87.BÂBIN DUASI (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)
Ey hükmü dünyada ve âhirette geçerli olan Hâkim!
Ey âhiretin ve dünyanın yegâne mâlik ve hükümdarı!
Ey kullarını dünya ve âhiretin güzelliklerine davet eden ve kullarının yüce dergâhına yönelttiği çağrı ve yakarışlara en güzel şekilde mukabelede bulunan!
Hem dünya hayatında, hem de şahitlerin çağrılıp dinlendiği âhiret hayatında bize yardım et Allahım!
Allahım! Bizi de nezdindeki lütuflardan en çok hissesi olan, yüce katında yüksek payelere ulaşmış, sadrı sinesi Senin muhabbet ve marifetinle meşbû bahtiyar kullardan eylemeni diliyoruz!
Rabbimiz! Enîsimiz ol.. vahşetimizi gider.. ümidimizin sönüp gitmesine müsaade etme.. bizi uzaklığın yakıp kavuran rüzgârlarına terk etme; ey Cennetlerin Sahibi, dünya ve âhirette her şeyimiz olan Rabbimiz!
***
TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ
KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN
[105] ÂHİRETE MÜTEALLİK MESELELERİ ÖNE ALMA VE ONLARI HAYATIMIZIN GÂYESİ YAPMA
Mârifet ikliminde hayat (105) , cennet bahçelerinde olduğu gibi dupduru ve âsûde; ruh, sonsuza ulaşma duygusuyla hep kanatlı; gönül, itminana ermişliğin hazlarıyla bir çocuk gibi pür-neşe, fakat tedbirli ve temkinlidir.. لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَۤا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ “Allah’a, emrettiği şeylerde isyan bilmez ve emrolundukları şeyleri yerine getirirler.” ikliminde sabahlar-akşamlar ve hep meleklerle atbaşı olurlar.
Duyguları tomurcuk tomurcuk mârifete uyanmış bu ruhlar(105), günde birkaç defa cennetlerin cuma yamaçlarında seyahat ediyor gibi, yaprak yaprak açılır ve her an ayrı bir buudda Dost’la yüz yüze gelir, O’nunla hemhâl olmanın hazlarına ererler. Gözleri Hak kapısının aralığında olduğu sürece, her gün, belki her saat birkaç defa visâl neşvesiyle mest ü mahmur hâle gelir ve her an ayrı bir tecellî ile köpürürler.
[ MÂRİFET – Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Haziran 1991]
…
Hayâ ve hayat birbirine bakan kelimelerdir ve bu yakınlıktan, kalbin ancak, iman ve mârifet sağanaklarıyla beslendiğinde hayattar(105) kalabileceği esprisini çıkarmak mümkündür. Evet, hayat kendi dinamikleriyle, hayâ da kendi dinamikleriyle var olur ve yaşar; yoksa her ikisi için de inkıraz kaçınılmazdır.
[ HAYÂ – Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Mart 1994]
…
Evet, her zaman nefsanî arzuların frenlenmesi; gönlün mârifet, muhabbet ve aşk u şevkle şahlanması ve diyanetin hayata hayat olması ölçüsünde ruh, âdeta bir ahiret üveyki (105) ve bir melek hâline gelir.
Aksine, hayatın beden ve cismanî arzulara bağlı yaşanması nisbetinde de ruh zaafa uğrar, kalb renk atar, his-şuur kirlenir ve sır da sesini duyuramaz olur.
[ SOFİYE VE RUH – Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _Kasım-Şubat, 2002-2003]
…
İşte bu kabîl bir envâr-ı sıfât ve şuûn sayesindedir ki, o atmosferin üveyikleri sayılan âriflerin kalbi birer mârifet çağlayanına (105) dönüşür; muhiblerin ruhlarından feyiz ve bereket fışkırır, muhakkikîn-i hükemâ, esrar-ı ilâhiyenin tercümanı hâline gelir; hüşyar gönüllere mükâşefe, müşâhede ufukları açılır ve esmâ-i ilâhiyenin arkasındaki hakâik ayan-beyan ortaya çıkar.
[ VÂRİDÂT VE MEVHİBE – Sızıntı- Kalbin Zümrüt Tepeleri _ Aralık 2003]
***
TEVHİDNÂME -PIRLANTA MÜZAKERESİ
SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN
[105] ÂHİRETE MÜTEALLİK MESELELERİ ÖNE ALMA VE ONLARI HAYATIMIZIN GÂYESİ YAPMA
Evet, bizim için gerçek saadet, haricî tatminlere bağlı, gelen-kesilen, akan-duran saadet değildir; bizim için hakiki saadet, ruhumuzdan fışkıran, Allah münasebetiyle derinleşen ve Cennetle noktalanan ebedî saadettir.. evet, işte, içimizden taşıp dalga dalga bütün varlığımızı saran bu neşve bizim neşvemizdir. İçimiz İlâhî tecellilerin bir güzergâhı, vicdanımız bu tecellîleri avlamaya çalışan bir seherî, ömrümüz hep pusuda ve gözlerimiz tâli’imizin ufkunda en küçük emareleri teveccüh teşrîfâtıyla karşılarken, ruhlarımız da sürekli “Kadem bastın gönül tahtına Sultanım safâ geldin.” (M. Lütfi) neşideleriyle zevk ü şevkimizi seslendiriyor.
Bizim bugünkü nesilleri, böyle bir iman ve anlayışa, böyle bir yorum ve neşveye yükseltecek rehberlere ihtiyacımız var. Genç nesiller ancak, bu ufkun erleri arkasında koşarken, gençliklerini de, o gençliğin gaye ve hedefi çizgisinde doya doya yaşayacak.. ruhlarının sonsuzla bütünleştiği ufuklarda, fena ve zevâli aynı bekâ gibi duyacak.. ömürlerinin sâniye ve sâliselerine cihanların sığabildiğini hayretle temâşâ edecek.. ve her şeyin çehresinde ayrı bir ebediyet televvünü müşâhedesiyle ayrı bir bekâya erecek.. ve bu hayatın gerçekten yaşanmaya değdiğini anlayacaklardır.. anlayacak ve her şeyin kendi ruh semalarında tulû ve gurûp ettiğini müşâhede ederek, galaksiler arası seyahat ediyor gibi sürekli kendi derinliklerinde, sonsuzun temâşâ menfezleri arasında gelip gidecek ve bu fâni hayatı pek çok buudlarıyla birden yaşamaya çalışacaklardır.
[HAYATIN GAYESİ_Sızıntı – Başyazı – Temmuz 1997 ]
…
Bizim mânevî hayatımızın temeli, dinî düşünce ve dinî tasavvurlara dayanır. Bugüne kadar varlığımızı onlarla sürdürdüğümüz gibi, hamlelerimizi de onlara dayanarak gerçekleştirmişizdir. Onlardan tecrit edildiğimiz zaman kendimizi bin sene gerilerde buluruz. Gayesi, insanı ve kâinatı mânâlandırma, insanî ruha ve öze açık olma, dünyaları aşan arzuları gerçekleştirme, vicdandaki ebed duygusunu cevaplama… gibi hususlardan ibaret olan din, sadece ibadetlerden ibaret değildir; o, ferdî, içtimaî bütün hayatı kucaklar.. aklî, ruhî, kalbî her şeyimize karışır.. ve niyetlerimize göre her davranışımıza boyasını çalar ve her şeyi kendi rengiyle bürür.
[YARINKİ DÜNYAYA DOĞRU _Sızıntı – Başyazı – Temmuz 1993 ]