BAMTELİ MÜZAKERESİ

YOL , O’NUN YOLU İSE, ADANMIŞA DÜŞEN ŞEY

“RAHMET, ÜMİT VE NİYAZ”

KAYNAK: Bamteli: RAHMET, ÜMİT VE NİYAZ_ 15/07/2018

**GÜNÜMÜZDE ÇOK YAYGIN BİR MARAZ?

  1. (-) Bugün müslümanlığın temsilcisi olduğunu iddia eden bazı kimseler karıncaya basmaz masum insanları yok etme peşinde koşuyorlar.
  2. (-) bir insanın, müslüman kardeşini hakir görmesi, onun bitmesi, tükenmesi, batması adına yeterlidir.

            a)- Rasûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz ; “Bir mü’min kardeşini hor hakir görmesi, onu küçük düşürmesi insana şer olarak yeter.” 

  1. (-) bazen ferdin ferdi hafife alması, hakir görmesi;

            a)- bunlar, aynı zamanda kendini büyük görmenin ifadesi

            b)-  ötesi=> egoizm âbidesi, egosantrizm âbidesi 

            c)-  ötesi => âidiyet mülahazası

  1. (-) bazen bir mizaç, bir mezâk (zevk, tatma, lezzet, hoşa giden yol) erbabının bir başkasını hakir görmesi,
  2. (-) onlara tepeden bakması;

            a)- bazen bir hizbin, hizip saydığı başkasına öyle tepeden bakması.

            b)- öyleleri var ki, mü’min geçiniyor ama insanı, hayvan seviyesinde bile görmüyor.

  1. (-) “Bunların yok edilmesi -bir yönüyle- bir vazifedir, bir sorumluluktur!” falan diyor.
  2. (-) Allah’a karşı hilâf-ı vâki beyanda bulunup İşledikleri cinayetler yetmiyormuş gibi, bir de kendilerini mâsum ve masûn gösterme hatasını irtikâp ediyorlar.
  3. (-) Bile bile Yalan söylüyorlar!..
  4. (-) HASILI; sinyaller halinde

İNSANIN DİMAĞINA GELİP OTAĞINI KURAN ŞEYTÂNÎ DÜŞÜNCELER + İNSANI BATIRAN FAKTÖRLER

***

** HAKİKİ MÜMİNİN YİTİRDİĞİ  ÇARELER

  1. (+) Her mümin, her canlının hakkını gözetip bütün varlığa RAHMET NAZARIYLA BAKMALI
  2. (+) Hiçbir kimseyi küçük görmemeli..

bütün insanlara, İslamî vasıfları açısından bakmalı..

  1. (+) “Falan, bana, bu vasıfları itibariyle fâik geliyor!” demeli.
  2. (+) mü’min sıfatı; Bir karıncaya basmama, en küçük bir canlıyı bile hafife almama
  3. (+) Cenâb-ı Hakk’ın bir mü’minden istediği RE’FET, ŞEFKAT

            a)- Daha fazla şefkat isteğinde, daha şefkatli ol!..

            b)- Daha fazla sevgi istediğin zaman, daha çok sev!..

            c)-Saygı istiyorsan, insanlara karşı çok saygılı davran!..

         d)-Çünkü senin âlemden beklediğin şey, âlemin de senden beklediği aynı şeydir.

  1. (+) Bunu tamim ederek, bütün mahlûkata karşı uygulamak, bu duyguyu, bütün mahlûkata karşı taşımak

** İNSAN GAMLANIR MI?

  1. Gama vesile olacak o kadar çok hadise var ki!..
  2. İnsan iseniz, gamınız olacaktır;
  3. Gamlanmamak mümkün değil; insanız, insan olan gamlanır.
  4. (-) Gamsız iseniz, âdemliğinizi bir kere daha gözden geçirmeniz lazım.

** GAMLANAN MÜM’İN NE YAPAR? AKTİF SABIR + ÜMİT

  1. (+) Evet, üzülmeyin!..
  2. (+) Mümin, gamlandığı zaman, onu giderebilecek Ulu Dergâh’a teveccüh eder;
  3. (+) o kapının tokmağına dokunur: 

             a)- “Ey Rabb! Bana, zarar isabet etti; Sen, Erhamürrâhimîn’sin!” 

         b)- “Artık bana düşen, ümitvar olarak güzelce sabretmektir. Ne diyeyim, sizin bu anlattıklarınız karşısında, Allah’tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!”

            c)- “Tasamı, dağınıklığımı, Allah’ım, Sana arz ediyorum!”

            d)-  “Derdi şerh etmeye ne gerek; hâlimi Sen biliyorsun!” 

            e)- “Allah’ım! Fâniyât u zâilâtın, fâni olan ve zevâle mahkûm bulunan varlıkların bütününden müstağni kılacak bir rıza ile bizleri serfirâz eyle! Dahası bizi şikayet edip durmaktan da müstağni kıl!..”

** BİZİM İÇİN BÜTÜN SEBEPLER TÜKENDİ Mİ?!.

  1. Esbâbın bil-külliye sukût etmesi… Bugün etti mi etmedi mi?

       a)-  Şimdi antrparantez arz edeyim: Şu anda başa gelen şeyler karşısında esbâbın bil-külliye sukût ettiği söylenemez.

            b)- Ne fitne ve fesat kazanlarının kaynadığı yerde ne de o kazanlardan taşan ziftin etrafa sıçradığı diğer yerlerde -“Hel fehimtüm? – Anladınız mı?- esbâb bi’l-külliye sukût etmemiştir.

  1. (-) Eğer o sukûtu da -yine antrparantez arz ediyorum- insanların MANEVÎ İMMÜN SİSTEMLERİ ile değerlendireceksek, bir ölçüde sukût etmiş kabul edilebilir.

            a)- O ölçüde “iman”, o ölçüde “tevhîd”, o ölçüde “iz’an”, o ölçüde “marifet”, o ölçüde “aşk u iştiyak” filan…

            b)- “Biz o ölçüde insanlar olmadığımızdan dolayı, olup biten şeyler bize çok ağır gelebilir.

         c)-Yuvaların yıkılması.. ev fertlerinin birbirinden koparılması.. toplumun parçalanması, bölüştürülmesi, ayrıştırılması… Bütün bunlar bizim için kuyunun dibindeki Yûsuf’un durumu gibi olabilir.

       d)-Fakat biz o ölçüde mukavemet edemediğimizden, immün sistemimiz o kadar güçlü olmadığından, hâlihazırda maruz kaldığımız musibetlerden dolayı aynı şeyleri hissedebiliriz.

  1. Bütün sebepler, “Allah’a ısmarladık!” demeden, bize el sallamadan çekip gittiler.
  2. Tepeden tırnağa dert sarmalı içinde kaldınız;
  3. (-) Hazreti Üstad’ın ifadesiyle, “iman”, “tevhîd”i; tevhîd, “teslim”i; teslim, “tevekkül”ü; tevekkül, “saadet-i dareyn”i iktiza eder. Eğer bu güzergâhtan geçmemiş ve bu ufka ulaşamamış iseler, bu türlü insanlar, değişik hadiselerin şokunda bazı karışıklıklar yaşayabilirler; beyin problemi yaşayabilirler, nöronlar yanlış çalışabilir, hafizanallah.
  4. Tırnağınızdan saçınızın ucuna kadar dert işgaline uğradınız…

            a)-Yûsuf (aleyhisselam) gibi kuyuya düştünüz.

            b)-  Yunus İbn Mettâ (aleyhisselam) gibi balık tarafından yutuldunuz.

            c)-Eyyûb (aleyhisselam) gibi

** NİYAZ

  1. (+) O kapının aralanması veya ardına kadar açılması, o işin farkında olmaya bağlı
  2. (+) Esbâb bil-külliye sukût edince, nûr-i tevhîd içinde, sırr-ı Ehadiyyet zuhur eder;
  3. (+) Fakat onlar içinde şikâyet eden insan, yoktur!

         a)- Ben, bütün dertlerimi, keder ve hüznümü Allah’a arz ediyor, O’na şikâyette bulunuyorum.” (Yûsuf, 12/96) diyor.

            a)-  Eyyûb (aleyhisselam), “Rabbim, bu dert bana iyice dokundu (ve Sana gerektiği gibi ibadet edemez hale geldim). Sen, Merhametlilerin En Merhametlisisin!” (Enbiyâ, 21/83) diye NİYAZ EDİYOR.

  1. (+) Hazreti Pîr: “Esbâb, bil-külliye sukût edince, nûr-i tevhîd içinde, sırr-ı Ehadiyyet zuhur ediyor!” 

            a)- Cenâb-ı Hakk’a gönülden teveccüh edince, nûr-i tevhîd içinde sırr-ı Ehadiyyet’in zuhuru gerçekleşiyor.

            b)- Evet, belki “sırr-ı Vâhidiyet’in zuhuru” da diyebilirsiniz

            c)- O zaman, insan, Cenâb-ı Hakk’a tam teveccüh ediyor; Sen, teksin; ikincisi olmayan bir teksin Sen! Aynı zamanda herkes Sana muhtaç ama Sen hiç kimseye muhtaç değilsin! İşte Sen, O’sun ve Senin gibisi yok artık!” Orada, bu duygu ile O’na yöneliyor;

  1. (+) Allah da (celle celâluhu) kapı aralıyor.

** YESE DÜŞMEMELİ PANİĞE KAPILMAMALI

  1. (+) Ne var ki, bu türlü şeylerden ye’se düşmemeli, paniğe kapılmamalı!..
  2. (-) YE’S, yılan ağzına girmek gibi bir şeydir;
  3. (+) yılan ağzına düşmemeye bakmak lazım.
  4. (-) Yeis.. kolun kanadın kırılması..
  5. (+) MADEM ALLAH VAR, HER ŞEY VAR demektir.
  6. (+) Cenâb-ı Hakk’a “tefvîz-i umûr”da bulunmalı.
  7. (+) “Tevekkül”, Teslim”, “Tefvîz”. Tefvîz, zirvedekilerin işi;
  8. (+) Zirveyi aşanların ve konumlarını benim kavrayamadığım insanların işine gelince, o da “Sika”. Tevekkül, teslim, tefvîz ve sika.

“Liyâkatimiz olmasa bile, Cenâb-ı Hak, o pâye (sika) ile taçlandırsın!”

  1. (+) O, meşîet-i İlâhiye ve ekstra İlâhî sürprizler karşısında, sadece O’na bağlanıp gözün başka bir şey görmemesi demektir.

            a)-  “Gözüm, Seni görüyor ya!.. Kalbim, Senin için atıyor ya!.. göz, hep O’nda olmalı, derecesine göre

            b )- ama bu, o tevekkülden, o teslimden, o tefvîzden geçerek ulaşılabilecek bir şeydir. Cenâb-ı Hak, o ufka i’lâ buyursun!..

10 . (+) Her halde ehl-i sikanın hali…

  1. (+) O zaman, ümitten hiçbir şey kaybetmeden, bir kere en başta Allah’ın izni, inayeti, fazlı ve keremiyle yola devam edilir.

12.. (+)  Bu sıkışık zamanda, fazl-ı İlâhîsi ile ye’se düşmemeli, ümitsizliğe düşmemeli, inkisar yaşamamalı!..

  1. (+) Hakiki mü’min ise, ümit dünyası kararmaz.

** ŞİMDİ ŞU KONUMDA NE YAPILABİLİR?

  1. (+) Esas bu meseleleri tam kavramış insanların, bu mevzuda onları rehabilite etmeleri ve o durumdan onları kurtarmaları lazımdır.

2.(+) Bu gailelerden sıyrılma adına ne türlü stratejiler gerekli ise,

            a)-  beynimizi işleterek o stratejileri bulma,

            b)-  ortaya koyma ve böylece o yılanın ağzına düşmeme,

            c)-  kendini ısırılmaya terk etmeme, Allah’ın izni-inayetiyle…

  1. (+) Siz, bu mevzuda şart-ı âdî planında iradenin hakkını verip onu ortaya koyduğunuz zaman -işte o zaman- nur-i Tevhîd içinde sırr-ı Ehadiyyet zuhur eder.
  2. (+) Birdenbire sürpriz bir kucaklanma ile kucaklanmış olduğunuzu görürsünüz.

5.(+) Kim bilir belki onlar da bilmeyerek yaptıkları bu şeyden dolayı öbür tarafta onun mükâfatını görürler.

6.(+)  Siz şart-ı adi planında üzerinize düşeni yaptığınız zaman, birden bire bir kova iniverir, siz de tutunur çıkarsınız. Birdenbire Allah (celle celâluhu) niyazınıza icâbet buyurur.

            a)- Biz de, O’nun bu yalvarışını hemen kabul buyurup, katımızdan bir rahmet ve kendilerini Allah’a ibadete adamışlar için bir ibret olarak dert ve sıkıntılarını giderdiğimiz gibi, kendisine ailesinin yanı sıra bir o kadarını daha bağışladık.” (Enbiyâ, 21/83) buyuruluyor.

            b)- Aralıksız, anında, hemen duasına icabet ettik; istediği her şeyi iade ettik kendisine, yeniden. Neyi kaybetmiş idiyse şayet, onların hepsini kendisine fazl u keremimiz ile lütfettik.”

7.(+) Hazreti Yunus bunu deyip duruyor orada, durduğu yerde; başka çâre yok. Hazmedilecek neredeyse orada fakat Allah yaşatıyor, fırsat veriyor ona; o da o fırsatı değerlendiriyor: 

8.(+) Bu kadar HÂL İTİRAFI, esasen O’nun (celle celâluhu) karşısında itirafta bulunma… Bu da bir yönüyle yine arz-ı haldir, esasen niyazdır.

            a)- İşte Biz, mü’minleri böyle kurtarırız.” (Enbiyâ, 21/83) diyor.

            b)-Bu, şu manaya da geliyor: Ey mü’minler! Bakın, size de deniyor. Ben, Yunus İbn Mettâ’yı, balığın karnından çıkardım, şecere-i Yaktîn’in altına koydum; sonra kavmine döndüğü zaman, inanmayan insanlardan yüz bin insanı inandırdım. Ona bunları yaptığım gibi, diğer müminleri ve sizi de öyle kurtarırım.” 

9.(+) Mü’minin zâlimden özür dilemesi, zâlimin elini güçlendirir; o mevzuda temkin ve teyakkuz içinde yaşayarak, zâlimin işini kolaylaştırmamak lazım.

10.(+) Bugün bize düşen vazife, sabr-ı cemîl içinde Allah bize yeter; O ne güzel vekîldir!” deyip Mevlâ’ya sığınmaktır.

11.(+)  Evet, niyaz… Bize düşen şey de, yeis yerine, meselenin şoku karşısında tamamen kol-kanat kırılması yerine, (kavlî-fiilî) niyazdır.

            a)- Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol // Yol varsa, budur, bilmiyorum başka çıkar yol!” 

            b)- Vird-i zebân edelim, ne olur:  “Rabbimiz, Sana güvenip dayandık, bütün varlığımızla Sana yöneldik ve sonunda Senin huzuruna varacağız.” (Mümtehine, 60/4)

            c)- Hazreti Pîr-i Mugân: “Bin defa, “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir!” dedim!” Allah, bana/bize kâfidir; O, ne güzel vekildir!.. O ne güzel Mevlâ, ne güzel vekildir, yardımcıdır!” “Uzatın…  “Affını dileriz ya Rabbenâ, dönüşümüz Sanadır.”

             d)-  Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın sahibidir.” (Tevbe, 9/129)

12.(+)  ŞİMDİ EĞER YOL, ENBİYÂNIN YOLU İSE, O’NUN YOLU İSE, SİZE/BİZE DÜŞEN ŞEY, BUDUR.

GELİN BU NAZAR LA AŞAĞIDA LİNKİ VERİLEN BAMTELİNİ BİR DAHA İZLEYİP,  DOSTLARIMIZLA MÜZAKERESİNİ YAPALIM….

http://www.herkul.org/bamteli/bamteli-rahmet-umit-ve-niyaz/