YENİ İNSAN MODELİ (BÖLÜM-6)
YENİDEN ÇİZGİSİNİ BULMA YOLUNDA OLAN İNSAN/ADANMIŞ
İSTİFADE EDİLEN KAYNAK: RUHUMUZUN HEYKELİNİ DİKERKEN
1- KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU
2- YERYÜZÜ MİRASÇILARI
3- RUHUMUZUN HEYKELİNİ İKAME EDERKEN
4-ÇİZGİMİZİ BULMA YOLUNDA
“Günümüzün nesilleri hemen her yerde, kendi özünü, vicdanındaki dünyasını ve bir zamanlar yitirdiği cennetleri arıyor. Bu ölçüde de olsa böyle bir yöneliş, onun kahramanını bulması ve Hak çizgisine ulaşması adına yetecektir.”[1]
…
Önümüzdeki yıllarda, vukuu muhakkak gibi görünen dünyadaki “oluşumları” belirleyecek dünya-ukbâ ufukları aydın nesiller, hem dışarıdan içimize sokulan hem de içimizde şekillenen düşünceleri, formülleri, sistemleri bir kere daha gözden geçirerek, toplumu mutlaka yabancılaştırıcı levsiyâttan arındırmalı ve kendi mânâ kökleriyle irtibatlandırmalıdır; irtibatlandırmalıdır ki, özünü, benliğini koruyabilsin ve dünya ile içli-dışlı olsa da kendi çizgisinde, kendi geleceğine yürüyebilsin.. yürürken de, dünü bugünle beraber iç içe mütalaa edebilsin; geçmişi eski diye atmasın, yeni ve taze zannettiği şeyleri de körü körüne kabul etmesin..[2]
…
“Günlerin bahara döndüğü, şafakların şafakları kovaladığı şimdilerde hem ümitleniyor hem bekliyor hem de Rabbimiz’e yalvarıyoruz: Bize ruhumuzun heykelini ikâme edecek, kalbimizi Cennet yamaçları gibi yemyeşil hâle getirecek ve gönüllerimizi ulûhiyet hariminin sırlarına ulaştıracak meşîet destekli irade versin!.
Ve milletimize Muhammedî çizgide (sallallâhu aleyhi ve sellem) yenilenme yollarını göstersin!” [3]
…
“Allah tevfikini yâr ederse, seyahatimizi yitirilmiş bu çizgi istikametinde sürdürmeyi düşünüyoruz.” [4]
O, Çizgisini Bulma Yolunda Yeni/Yenilenen Adanmış/İnsan
1)-Çizgisini arayan İnsan, “Kökleri asırlar öncesine dayanan, günümüzde de bilim ve teknolojiyle desteklenen bu kartlaşmış inhirâfın giderilmesi,” ne muhtaç
2)- Çizgisini arayan İnsan, “yeniden kendimizi keşfetmemiz” ve “kendimizi bulmamız” a muhtaç
3)- Çizgisini arayan İnsan, “ İslâmî şuur, İslâmî mantık ve İslâmî muhâkeme usulüyle bir kere daha tanışmamıza..” muhtaç
4)- Çizgisini arayan İnsan, “uzun gayret, köklü himmet, gerekli zaman,” a muhtaç
5)- Çizgisini arayan İnsan, “bitmeyen sabır” a muhtaç
6)-Çizgisini arayan İnsan, “ dipdiri ümit”e muhtaç
7)-Çizgisini arayan İnsan “sarsılmayan irâde ve teennî üstüne teenni” ye muhtaç
8)- O, “maddî-mânevî dirilişimize yetecek bir kuvvet kaynağı olan İslâmiyet’i özüne uygun şekilde anlayan”
9)- O, “kalb ve kafa izdivacına muvaffak olmuş salih kullar arasına girerek yeryüzünün hakikî vârisleri” olmaya niyetli
10)- O, “duygu, düşünce, his, şuur ve iradeleri sağlam”..
11)- O, “i’lâ-yı kelimetullah düşüncesiyle dimdik”..
12)- O, “ilmî hayatları itibarıyla sistemli”..
13)- O, “iş ve davranışlarında güvenli”..
14)- O, “nefsanî arzuları karşısında “pes” etmeyecek kadar karakterli”..
15)- O, “Menşeini, hareket çizgisini, nereye ve neye yönlendirildiğini, vazife ve sorumluluklarını sezebilen iman insanı”
16)- O, “her şeyi apaydın görür; ayağını basacağı yere endişesiz basar”
17)- O “tevcih edildiği hedefe korkusuzca ve güvenle yürür”..
18)- O “yürürken de varlığı ve varlığın perde arkasını elli bin defa kurcalar; elli bin defa eşya ve hâdiseleri imbikten geçirir; her kapıyı zorlar, her nesneyle münasebet yollarını araştırır..”
19)- O “bildiklerinin, bulduklarının yetmediği yerlerde, o güne kadar kendisinin veya başkalarının gerçekleştirdiği tespitlerin çehresinde görüp-duyduğu hakikatlerle yetinir ve yoluna devam eder.”
20)- O, “ varlık ve hâdiselere İslâmî perspektifle yaklaş” an
21)- O, “, dünü-bugünü bir arada görebilecek”..
22)- O, “kâinat, insan ve hayatı birden perspektife alabilecek.”
23)- O, “mukâyeseci”..
24)- O, “varlığın sebepler ve illetler buuduna açık”..
25)- O, “milletlerin ve cemaatlerin varoluş ve yıkılış senaryolarına vâkıf..”
26)- O, “sosyoloji ve psikososyolojinin hata ve sevaplarında hakem..”
27)- O, “medeniyet devr-i daimlerinin doğum, ölüm ve göçüşlerine nigehbân..”
28)- O, “vesile ve gayeyi birbirinden temyiz edecek yetenek, vicdan selâmeti ve düşünce istikametine sahip..”
29)- O, “gayeye saygılı..”
30)- O, “şeriattaki hikmet-i teşri ve Sahib-i Şeriat’ın maksatlarına âşina..”
31)- O, “dinî hükümlere menat sayılan esaslar mevzuunda vukuflu..”
32)- O, “ilâhî varidâta açık objektif dimağ”
33)- O, “Tıkanmış düşünce sistemimizin önünü açacak.. “
34)- O, “bayatlamış ve semâvilikten uzaklaşmış muhâkeme tarzımıza Kur’ânî yörüngede işlerlik kazandıracak.”
35)- O, “bunları yaparken de kâinat, insan ve hayat arasındaki sırlı münasebeti göz ardı etmeyecek..”
36)- O , “kalb, akıl vicdan muvazenesinin en büyük mümessili insanlığın iftihar tablosu Ruh-u Seyyidi’l-Enam’ın rehberliğini yaptığı bu hakikatı hatırlayarak, “sebep-sonuç, illet-mâlûl, gayret ve semere arasındaki sıkı ve sırlı münâsebeti iş’âr” etmeye çalışır.
37)- O bilir ki; “yeryüzüne mirasçı olmak için, evvelâ, salâhate, yani dinin Kur’ân ve Sünnet çizgisinde yaşanmasına ve İslâm’ın hayata hayat olmasına gayret etmek; sonra da çağın ilim ve fenlerine vâris olmak şart”[5]
38)- O bilir ki; “kendi üslûbumuzu bulamaz, içine düştüğümüz çukurdan, düşüş noktasının dışında çıkış yolları aramaya devam edersek hem kendi kendimizi aldatmış hem de gelecek nesilleri bir kere daha inkisâra uğratmış oluruz.”
39)- O bilir ki; “ ihtisaslaşma ve branşlaşma bu yapılırken, bütünün mânâ, muhtevâ ve konumu, hatta hedef ve gayesi de gözardı edilmemeli”
40)- O bilir ki; “her ne ile gerçekleşecekse gerçekleşmeli, zira böyle küllî ve şümullü bir nazara, böyle umumî ve objektif bir değerlendirmeye ihtiyacımız olduğunda şüphe yok…”
41)- O bilir ki; İnsan kendine düşen vazîfeyi yapmalı, şe’n-i rubûbiyetin gereğine karışmamalı.
42)- O bilir ki; “Vazife bize ait bir sorumluluk, sebeplere tevessül de neticenin istihsâli için, duâ hükmünde Hakk kapısına sunulmuş bir müracaat”
43)- O bilir ki; “Bu hususun böyle kabul edilmesi, bizim, birer yaratık, O’nun da yaratan olmasının ve uluhiyet sıfatlarının gereğidir.”
44)- O bilir ki; “Allah, bize ait emr-i itibârî gibi bir şeyi, irâde ve meşîetine dâvetçi gibi kabul buyurmuş, ona önem vermiş, en büyük projeleri o plân üzerinde gerçekleştirmeyi vadetmiş ve gerçekleştirmiş”.. [6]
45)- O bilir ki; ne sebepler, ne de başka hiçbir şey Allah’a hükmedemez. O’nun ilâhî irâde ve meşîetini bağlayamaz.
46)- O bilir ki; Her şey Allah’ın mahkûmu, Allah’ta biricik ve mutlak hakimdir. Ancak, esbâba riayet edilmesi ve illetlerin birer mini vesîle olarak değerlendirilmesi de yine Allah’ın emridir.
47)- O bilir ki; İş, amel ve aksiyonda netice programlı olma, onu gâye-i hayâl haline getirme ve onun külfeti altına girme, hem bir ızdırap hem de -hâşâ- Allah’la pazarlık yapma gibi bir saygısızlık, iradeyi devre dışı bırakarak. neticenin harika bir yol ile harikalar kuşağında meydana geleceğini beklemek de bir kuruntu ve miskinlik kılıfıdır”[7]
48)- O bilir ki; “Hâlik’ın en büyük ve herkes için en umûmi atiyyesi olan İslâm’ı, yine O’nun bir diğer ve ilk ihsânı sayılan, akıl, vicdan, ruh, ceset ve letâiften meydana gelen bütün varlığın fihrist-i mânevîsi, bir organizasyona taşıyabilir.”
49)- O bilir ki; “İslâm, örgülenmesinde önemli birer unsur olan atkılarını, akıl, vicdan, ruh ve ceset üzerine atarak, o rengîn, derin dünya ve ukbâ buudlu dantelasını işleyip meydana getirmiştir.”
50)- O bilir ki; “İslâm müminin hayatını tanzim eder; İslâm; kitap ve sünnetle, mü’minin dünya ve ukbâ hayatını, itikadî ve amelî durumunu, ibâdet ve ahlâk keyfiyetini tanzim ederken, aynı zamanda satır aralarında, insanın ruh, akıl, kalb, vicdan ve his dünyasına da öteler buudlu bir dünyadan değişik şeyler fısıldar, onun benliğinin derinliklerinde uhrevî esintiler, lâhut televvünlü duygular meydana getirerek her an onu değişik bir buudda bir kere daha ihya eder.” [8]
51)- O, “insanın, ‘sünnetullah’ dediğimiz şeriat-ı fıtriyenin prensiplerine uymadığı zaman, büyük ölçüde dünyada, belli nispette de âhirette cezalandırılacağının” farkında.[9]
52)- O , “Kıyâmet günü kulun, henüz bir adım atma fırsatı bulamadan, ömrünü nerede tükettiğinden, bilgisini nasıl değerlendirdiğinden, malını hangi yollarla kazanıp nerelerde sarfettiğinden ve bedenini nerelerde yıprattığından sorgulanacağını” n farkında
BUGÜN HER ŞEYDEN DAHA ÇOK ŞİDDETLE İHTİYAÇ OLUNAN O İNSAN;
53)- O’nun hedefi; “bunca yıllık derbederliği, çekilmiş bir meşakkat ve gösterilmiş bir cehd ölçüsünde değerlendir” mek
54)-O’nun hedefi , “dinî emirlerin titizlikle yaşanıp hayata geçirilmesinin yanında, devam ve temâdînin önemli bir esâsı olan, yürüdüğü yolları, Sahib-i Şeriat’ın teysîr, mülâyemet ve müsamaha ufkuna göre stabilize ederek tebşir ağırlıklı ve tenfire kapalı temsilini sağlamak.. “
55)-O’nun hedefi , “ilim ve tefekkür gücünü İslâm’ın ve İslâm’ı yorumlamanın emrine vererek birkaç asırlık kısırlığı sona erdirmek..”
56)- O’nun hedefi,“her şeyi İslâmî mantıkla değerlendirmek için İslâmî düşünce ve İslâmî tasavvurun yeniden gerçekleştirilmek”
57)-O’nun hedefi, “mektepten mâbede, sokaktan yuvaya her yeri, varlık, insan ve hayatın arkasındaki gerçeğin rasat edildiği rasathaneler haline getirmek..”
58)-O’nun hedefi, “tıkanıklığı asırlar ve asırlar ötesine gidip dayanan sonsuzluğu temâşâ menfezlerine yeniden işlerlik kazandırmak.. “
59)-O’nun hedefi, “İslâm’ı, hayatın hemen her ünitesinde sürekli üzerinde durulan gündemin birinci maddesi konumuna yükseltmek..”
60)-O’nun hedefi, “tenâsüb-i illiyet prensibine göre sebep-sonuç mevzuunda hassas, riyâzî ve rasyonel davranmak ve gibi fonksiyonlar edâ edecek bu idrak kadrosu,”..”
61)-O’nun hedefi, “kendimizi yenilememize yardımcı olacak ve bize ebed-müddet var olmanın erkânını öğretmek”
62)- O’nun hedefi , “kâinat, insan ve hayat hakkındaki bilgileri
(+) sağlam,
(+) nefsü’-emre uygun,
(+) mebde’ ve gâyesiyle aynı yörüngede,
(+) birbiriyle el ele, omuz omuza,
(+) bütün ve parçaları birbirine açık
(+) ve âdeta aynı temayı ifâde etmek üzere farklı ses, tek usûl ile örgülenmiş bir beste hüviyetiyle..
(+) veya merkezî bir nakışın çevresindeki diğer nakışlarla, mutlaka bir kısım mânevî münâsebetleri bulunması keyfiyetiyle sezilip bilinmesi..
63)- O’nun hedefi , “AKIL VE MUHÂKEMESİ”nin,
(+) dünya kadar mânâ, muhtevâ ve hikmetlerle dopdolu,
(+) hatta binbir hikmet manzûmesiyle mâlemâl
(+) ve âdeta bütün varlık ve hâdiselere açık bir kitap..
(+) veya ilâhî şuûnun milyonlar televvününü aksettiren çok yönlü,
(+) çok derinlikleri bulunan göz kamaştırıcı bir sanat eseri olarak mütalâamıza sunulan,
(+) umum eşya ve umum vak’aları, onlardaki cüz’î ve münferit hâdiselere takılmadan, cüz’iyatta külliyâtın perde arkasını seyrederek,
(+) külliyatta da, cüz’iyât ve teferruatın en ücra kolonilerine kadar uzanarak
bütünü birden anlamaya
(+) ve parçaların, hatta daha küçük parçaların birbirleriyle olan münasebetlerini kavramaya”
yönlendirilmesi lâzımdır.[10]
DİPNOTLAR
[1] ÜMİT NESİLLERİ
[2] KARGAŞADAN NİZAMA
[3] KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU
[4] YERYÜZÜ MİRASÇILARI
[5] YERYÜZÜ MİRASÇILARI
[6] ve bu itibârî nesneyi günaha, sevaba bir vesile olarak yaratmış, onu cezâ ve mükâfata esas kılmış, hayır ve şerrin isnâd edilmesine fâil kabul etmiş.. ve zâtında hiçbir değer ifade etmeyen bu nisbî emre, ona terettüp eden neticeler itibarıyla, değerler üstü değer atfetmiş -ki eğer böyle olmasaydı, bütünüyle hayat durur, insan camitler derekesine düşer, teklif bâtıl olur ve her şey gider abese incirâr ederdi- elbette ona, onun istek ve dileklerine fevkalâde önem verecek.. onu dünya ve ukbânın îmarına bir şart-ı âdi, hatırı sayılır bir vesîle ve dünyaları aydınlatacak bir elektrik mekanizmasının sihirli düğmesi haline getirerek, damlada deryâ, zerrede güneş, hiç ender hiç olan bir şeyde cihanları var etmek suretiyle kudretinin sırlı bir buudunu daha gösterecektir.
[7] Zaten Kur’ân-ı Mübin de hem de kim bilir kaç yerde ‘yaptıkları şeyden ötürü’, ‘kazandıklarından ötürü’ diyerek insanların başına gelecek iyi ve kötü şeylerin yine onların kendi amel, kendi aksiyon ve kendi davranışlarından dolayı meydana geldiğini ve geleceğini ihtar etmiyor mu?
[8] Eder de, insan kendini Allah’a halife olma mevkünde, eşyaya müdahale konumunda ve sünnetullah sırlarını kavrama, değerlendirme makamında bulur. Sonra da irade ve meşîet kaynaklı kâinat kitabıyla, O’nun kelâmından akıp gelen beyanını bir vâhidin iki yüzü gibi görür, hisseder.. tasavvur ve düşüncelerini, yaşayış ve davranışlarını, dünya ve ahiret mülâhazalannı arz ve semadaki muvazeneye göre dengeler. Sir seviyede bunlardan bazıları, yer yer diğerlerinin önüne geçse de, hiçbiri tek başına ne onu tam mânâsıyla aksettirmeye, ne temsile, ne de ifadeye gücü yetmez.
[9] Halifeler halifesi Hz. Ömer’in, salgın vebanın bulunduğu bir yerden uzaklaşırken, onun bu davranışını kazâya rıza ve kadere teslim düşüncesiyle te’lif edemeyenlere karşı, ‘Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum’ şeklindeki yaklaşımı ne mânidardır!
[10] Bu mütalâa ile, ihtisaslaşma ve branşlaşmanın aleyhinde olduğu zannedilmeme” li…yönlendirilmesi lâzım. Çünkü, “çalışmalarımızın bir bölümü diğer bölümünü, tespitlerimizin bazıları bazılarını ve zamanımızın da bir kısmı, diğer kısmını nakzetmesin, çürütmesin ve aleyhinde olmasın.