ADALET VE İSTİKAMETE MÜTEVECCİH DIRAHŞAN ÇEHRELERİN

HAVF VE RECA” YOLCULUĞU

MÜZAKERELİ OKUMA:

Bamteli: KORKU, ÜMİT VE FARKLI DERİNLİKLERİYLE NEFİS_01/07/2018

 “Ey gizli lütuflar sahibi Rabbimiz! Bizi, korktuğumuz musibetlerden ve keyfiyetini bilmediğimiz için endişe duymadığımız şerlerden koru ve kurtar!..”

GİZLİ LÜTUFLAR ile

korktuğumuz musibetler” + “keyfiyetini bilmediğimiz için endişe duymadığımız şerler

KORU

VE KURTAR

Şu dua ile başlayalım: 

Allah’ım! Sen’den, adalet duygusu, istikâmet duygusu istiyoruz; öyle ki, bununla bizi her türlü cevir ve zulümden sıyânet ve himâye etmiş olasın.”

Adaletin pâyimal olduğu, ayaklar altında kaldığı,

hakkın şeytana emanet edildiği,

şeytanî duygu ve düşüncelerin bütün insanlara değişik olumsuz/menfi sinyaller gönderdiği bir dönemde,

ADALETE VE İSTİKÂMETE NE KADAR İHTİYACIMIZ” olduğunu size söylemek zâid olur.

Takdir hisleriniz, mutlaka onu takdir ediyordur.”

***

ADALET-İSTİKAMET => SİYANET- KORUMA

***  Kırık Testi: IŞIK YOLCULARI  01/07/2018.

Onlara karşılık istikamete müteveccih dırahşan çehreler ise, her zaman doğruyu görerek, doğru düşünerek, kendileri gibi başkalarını da Hakk’a yönlendirmeye çalışmakta; nefsine yenik düşerek şeytana takılıp onun arkasında sürüklenenlere el uzatmakta; böylelerine yol işaretlerini göstererek onları nura ve ziyaya uyarmaktadırlar.

Zira hayatlarını inhiraflar içinde sürdürenleri bâtılın savlet ve tahakkümünden kurtararak hak ve adaletin ferahfeza iklimiyle buluşturmak, yaşamalarını başkalarını yaşatma duygusu ve mefkûresiyle taçlandırmak onların olmazsa olmaz şiarlarıdır.

***

*** Bamteli: FİTNE VE HÂBİL TAVRI  06/05/2018.

Bunu büyük ölçüde, sen, senin arkadaşların sergiledi;

İnanarak söylüyorum, televizyonlar gösterdi, gördüğüm şeyleri ifade ediyorum; yüz ekşitmesiyle bile mukabelede bulunmadılar.

Yalvardılar, yakardılar, “Hukuk!” dediler ama onlar, hukuku “guguk” anladılar; “adalet!” dediler, onlar adaleti “dalalet” anladılar.

Onlar bildiklerine göre hareket ettiler; fakat sizin arkadaşlarınız da kendilerine yakışır şekilde davrandılar. “

***   

*** Kırık Testi: İFTİRALAR KARŞISINDA YAPILMASI GEREKENLER   20/12/2015

“Kur’ân-ı Kerim, “Bir kavmin size karşı tecavüz ve saldırıları, sizi adaletsizliğe, haksız yere onlara saldırmaya sevk etmesin.” (Mâide sûresi, 5/8) buyurmuştur.

Bu âyet-i kerime, Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve mü’minlere akla hayale gelmedik zulümlerin yapıldığı Mekke döneminde nâzil olmuştur.

Böylece mü’minlere, bütün bu olup bitenleri engin vicdanlarıyla sabırla karşılamaları ve aynıyla mukabelede bulunmamaları emredilmiştir.

Dolayısıyla birilerinin nâseza nâbeca tavır ve davranışları, mü’minleri hak ve adalet duygusundan ayırmamalıdır.

Başkalarının adaletsizlik yapması, sizin adaletsizlik yapmanızı asla meşru kılmaz.

SİZ, İNANAN GÖNÜLLER OLARAK HER ZAMAN ÂDİL OLMA MECBURİYETİNDESİNİZ. “

_____________________________________________________________________

Bu da bir yalvarış: 

 “Ey gizli lütuflar sahibi Rabbimiz! Bizi, korktuğumuz şeylerden emin buyur!

Hatta hiç korku bilmediğimiz, korkmak gerektiğini anlamadığımız şeylerden de bizi sıyânet buyur!”

Korktuğumuz şeylerden sıyânet buyur bizi! Korkmadığımız, fakat korkulacak şeyler vardır, onlardan da bizi himâye buyur!

KORKTUĞUMUZ ŞEYLER => (LÜTUF)   => SİYANET + HİMAYE

***

*** Bamteli: NUR VE KARANLIKLAR  22/04/2018.

“Başa dönelim: Allah’a dost olmak ve o dostlukta zirve yapmak, iman etmekten, inanılacak şeylere inanmaktan, -esasen- O’na inanmaktan geçiyor.

Dolayısıyla fâil olarak “Allahu” geliyor veya mübteda olarak “Allah” geliyor; Allah. Onun haberi.

Allah, onların velîleri, dostlarıdır ki, O’nun, himayesine aldığı insanlara öyle deniyor.

 “İyi bilin ki, Allah’ın velîleri için (özellikle Âhiret’te) herhangi bir korku söz konusu değildir ve onlar asla üzülmeyeceklerdir de.” (Yûnus, 10/62)

***

*** Kırık Testi: KORKU MARAZI VE HAKTA SEBÂT  22/10/2017

İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havftır. Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler. Onunla, korkakları gemlendiriyorlar.

Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalaletin propagandacıları, avamın ve bilhâssa ülemanın bu damarından çok istifade ediyorlar. Korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar.

İşte ey kardeşlerim! Eğer ehl-i ilhadın dalkavukları, sizi korkutmak ile kudsî cihad-ı manevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler; onlara deyiniz:

“Bizler “Kur’an’ı azamet ve şanımıza yakışır bir şekilde Biz indirdik ve yine Onu koruyup kollayacak olan da Biziz Biz” ayetinin sırrıyla, Kur’anın kal’asındayız.  etrafımızda çevrilmiş muhkem bir surdur.

Binler ihtimalden bir ihtimal ile, şu kısa hayat-ı fâniyeye küçük bir zarar gelmesi korkusundan, hayat-ı ebediyemize yüzde yüz binler zarar verecek bir yola, bizi ihtiyarımızla sevkedemezsiniz!”

Hem yine onlara deyiniz ki: “Yüzbinler ihtimalden bir ihtimal değil, yüzden yüz ihtimal ile bir helâket bile gelse; zerre kadar aklımız varsa,

KORKUP, HİZMET-İ İMANİYE VE KUR’ANİYE’Yİ BIRAKIP KAÇMAYACAĞIZ!”

“Evet, işte düşmanların böyle esirip köpürdüğü, dostların vefasızlık gösterip bizi bütün bütün terk ettiği durumlarda dahi kat’iyen teslim olmamalı, eğilmemeli; iman ve ümitlerimize dayanarak dimdik ayakta durmalı

ve bir küheylan gibi hız kesmeden çatlayıncaya kadar koşmasını bilmeliyiz.”

_______________________________________________________________________

“Esasen korkmayan insan, zannediyorum, istikâmet mevzuunda mesafe alamaz;

farkına varmadan takılır, yollarda kalır.

Buna “mehâfet hissi” ve -nüansıyla- “mehâbet hissi” diyoruz.

İnsan, daima, Cenâb-ı Hak’tan onu istemeli, “Sen’den haşyet ile ürperen bir kalb istiyoruz!” demeli. 

Allah’tan, kulları arasında ancak âlimler hakkıyla korkar.” (Fâtır, 35/28) buyuruyor

Kur’ân. Evet, Allah’a karşı hakkıyla, yürekten haşyet duyanlar, O’nu bilenlerdir. İlme’l-yakîn bilenler.. ayne’l-yakîn bilenler.. Allah o ufka i’lâ buyursun, hakka’l-yakîn bilenler.. O nasıl ise, öyle bilenler..

KORKU NE İSE, ONU ÖYLE BİLENLER.. MEHÂFET NE İSE, ONU ÖYLE BİLENLER.”

İNSAN, ÂKIBETİNDEN ENDİŞE DUYUYORSA, ENDİŞE DUYDUĞU ŞEYDEN EMİN OLUR. Âkıbetinden endişe etmeyen insanın, âkıbetinden endişe edilir!..

İnsan, hayatı boyunca, Hazreti Gazzâlî mülahazasıyla, hep korku içinde tir tir titremelidir.

Böyle bir korku… “Bu günahlarla beni o Mahşer’deki terazi ile Allah tartarsa, korkarım o terazi kırılır.” diyor.

Bu ölçüde bir HAVF VE MEHÂBET HİSSİ İLE OTURUP KALKMA… 

“Bir kuluma iki emniyeti birden vermem; iki korkuyu da birden vermem!” 

Bu, kudsî hadis olarak rivayet ediliyor. “İki güveni ve iki emniyeti birden vermem!”

Korku fasıllarını burada yaşamışlarsa, orada eminler; burada kendilerini hiçbir şey yapmamış gibi görüyor ve emniyet içinde, reftâre salınıp giderek yaşıyorlarsa, onların âkıbetlerinden endişe edilir.

KORKUYU BURADA YAŞAMAK LAZIM Kİ, EMNİYET ORAYA KALSIN!..

Bütün emniyeti/güveni, dünyevî -cismânî, hayvanî- rahatlığı burada yaşarsa insan, orada -evet- avucunu yalar. Basitçe oldu değil mi?!. Avucunu yalar.

***

KORKU => İSTİKAMET => MEHAFET MEHABET HİSSİ

***

 ** 503. Nağme: YOLUMUZUN KADERİ VE DOĞRULUĞUNUN İKİ DELİLİ 10/03/2016

Oysaki korku, mehafet ve mehabet hissi şeklinde Allah’a karşı duyulması gereken bir kuvvedir. İnsan Allah’tan korkuyorsa, O’na karşı saygılıysa ve O’nun mehabetiyle oturup kalkıyorsa, hürriyetini elde etmiş demektir; artık o, başka korkulara karşı, bir gladyatör gibi meydan okur; “Hepiniz gelin, topunuz birden gelin!..” diyebilir.

 

*** Bamteli: NESL-İ CEDÎD VE DİRİLİŞİN ESASLARI 19/11/2017

“Şayet insanlar, hayatlarını mehâfet ve mehâbet hissiyle yaşamış, hep Allah karşısında tir tir titreyerek ömürlerini geçirmişlerse, öbür tarafta onlara bir emniyet ortamı/atmosferi oluşturulur. Fakat hayatlarını serâzad geçirmişlerse, “keyfe mâ yeşâ” (nasıl isterlerse öyle, diledikleri gibi) yaşamışlarsa, akıbetlerinden endişe duysunlar; orada tir tir titreme, onları bekliyor.

Öyle bir dökülmeye maruz kalmamak için, orada Cehennem’e “Çabuk geç üzerimden; nurun, ateşimi söndürüyor!” dedirtecek şekilde, burada o meseleyi derinlemesine yaşamak lazımdır. Bu, oradaki emniyetin en büyük garantisidir.”

***

*** Kırık Testi: YEİS ZİNCİRLERİNİ KIRIN!.. 01/04/2018

Bildiğiniz gibi, hayatını ibadetle geçiren Esved b. Yezîd en-Nehâî vefat ederken çok korkuyor ve çok ağlıyor. Gelip diyorlar ki; “Nedir bu hıçkırıklar, günahlarından mı yoksa ölmekten mi korkuyorsun?” Bunun üzerine o büyük Hak dostu, “İnne’l-emra ciddünHayır hayır, iş çok ciddi; ben günahlarımdan ya da ölümden değil, küfür üzere ölmekten korkuyorum” diyor. Vefat ettikten sonra rüyada görüyorlar; “Orada ne muamele gördün, nasıl karşılandın?” diye soruyorlar; “Vallahi, nübüvvet’le aramda dört parmak bir mesafe kalmış gibi muamele ettiler.” cevabını veriyor. Esved b. Yezid, Alkame, İbrahim Nehaî gibi insanlar rıza-yı ilahiye muhalif bir davranışta bulunma korkusuyla yaşamış, hayatlarını havf ufkunda sürdürmüş;

________________________________________________________________________

Bu açıdan, bir yandan havf (korku) olmalı ama bir taraftan da reca (ümit) bulunmalı.

Reca mevzuunda İmam Şâfiî’nin sözünü de biliyorsunuz; diyor ki:

“Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca, ÜMİDİMİ AFFINA MERDİVEN YAPTIM. Günahım gözümde büyüdükçe büyüdü ama onu alıp affının yanına koyunca, affını tasavvurlar üstü büyük buldum.” 

“El, el ile, ayak, ayak ile el-vedâ/el-firak edince, can gelip dudağa dayanınca, ben, ÜMİT MERDİVENİMİ, ASANSÖRÜMÜ SEN’İN RAHMETİNİN ENGİNLİĞİNE DAYADIM!” demek suretiyle duygularını seslendiriyor.

İşte orası recâ faslı

İnsan, ümitsizliğe düşmemeli fakat yüreği her zaman korkuyla tir tir titremeli ki, ötede titremesin. Gelin, Allah aşkına, o ağlama faslını burada yaşayalım. En Büyük Hak Dostu’nun ifadesine göre, “Ağlamayan gözden Sana sığınırım!” diyerek, o göz kuruluğuna vedâ ederek, başımızı yere koyduğumuz zaman, o haşyetle, o mehâfetle gözyaşı dökelim.

Evet,  Havf ve Recâ. Kul, hayatını bu iki sıyânet serâsı arasında sürdürmeli.

Her türlü tehlikeden -o zaman- masûn ve mahfuz kalır.

Korkar, tir tir titrer; o titremeler, bütün şeytanî şerareleri kırar.

Allah’tan ümit eder, recâ hissiyle O’na yönelir, Allah’ın izni-inâyetiyle ve meleklerin onun kalbine ilahî tayflar taşımasına vesile olur.

O ışıklarla, o şualarla doğru görür, doğru düşünür, doğru adım atar, doğruya doğru yürür, doğru yaşar ve doğruların derdiği meyveleri derer.

***

*** Kırık Testi: YEİS ZİNCİRLERİNİ KIRIN!.. 01/04/2018

Esved b. Yezid, Alkame, İbrahim Nehaî gibi insanlar rıza-yı ilahiye muhalif bir davranışta bulunma korkusuyla yaşamış, hayatlarını havf ufkunda sürdürmüş; hayır adına yapıp ettiklerine ve ibadet u taatlerine hiç bel bağlamamış, imanlı olarak ölememe endişesini hep taşımışlardır

ama bütün bunlara rağmen ümitsizliğe de katiyen düşmemiş,

RAHMET-İ İLAHİYENİN ONLARIN İMDADINA DA YETİŞECEĞİ RECASINI GÖNÜLLERİNDE HEP CANLI TUTMUŞLARDIR.

Allah dostlarının hiçbirisi ye’se düşmemiştir; çünkü Hazreti Üstad’ın ifadesiyle; Yeis, mâni-i herkemâldir.

ÜMİTSİZLİK HASTALIĞINA YAKALANANLARIN KEMALE VE TAMAMİYETE YÜRÜMELERİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

İnsanın kendisini yetersiz, eksik ve nâkıs görmesi onu ümitsizliğe değil, BİLAKİS EKSİKLERİNİ TAMAMLAMAK İÇİN DAHA CİDDİ BİR CEHD U GAYRETE SEVKETMELİDİR. 

***

*** Kırık Testi: ÜMİT 10/09/2017

Kendisinden hayat ve saadet umduğu havarisini, iman ve ümit mesajlarıyla karşısında bulması, cemiyet için en hayatî bir mevzudur.

Ümit her şeyden evvel bir inanç işidir. İnanan insan ümitlidir ve ümidi de inancı nispetindedir.

Fert, ümitle varlığa erer; toplum onunla dirilir ve gelişme seyrine girer.

ÜMİT, İNSANIN KENDİ RUHUNU KEŞFETMESİ ve ondaki iktidarı sezmesinden ibarettir.

Ve yine ümitle yıldırımlaşan genç bir serdar, çağlarla oynamış ve beşer tarihinde pek az insanın elde edebildiği yüceliklere ermiştir.

Bir de, her şeyin bittiği; milletin kaddinin büküldüğü, gururunun kırıldığı devrede, İMAN VE ÜMİDİN DÂSİTANÎ BİR HÂL ALMASI vardır ki; inancın derecesine göre, onu elde eden, kâinata meydan okuyabilir; elli bin defa çarkı, düzeni bozulsa sarsılmadan yoluna devam eder; yoklukta, varlık cilvesi gösterip ölü ruhlara can olur.

Ümitle uzun yollar aşılır;

ümitle kandan irinden deryalar geçilir

 ve ancak ümitle dirliğe ve düzene erilir.

Ümit dünyasında mağlup olanlar, pratikte de yenilmiş sayılırlar.

SONSUZA BAĞLANMIŞ VE ÜMİTLE DOLU BU GÖNÜLLER, bahar demez, yaz demez; hazan demez, kış demez, kucak kucak meyvelerle gelir

ve o görkemli kametten bekleneni mutlaka yerine getirirler.

Bizim topyekün bir millet olarak, şuna-buna değil, dayanıp darılmayan, azmedip yılmayan ve hele ÜMİTSİZLİĞE ASLA KAPILMAYAN YOL GÖSTERİCİLERE;

hem de ekmek kadar, su kadar, hava kadar ihtiyacımız var.

Bin bir ümit tomurcuğunun tebessüm ettiği

ve bin bir tohumun, toprağın altında kara düşecek cemreyi beklediği şu günlerde,

ümitten mahrum gönüllere ümit dileklerimizle