GERÇEK ZENGİNLİK: “ÎSÂR RUHU İLE YAŞAMA “
BAMTELİ MÜZAKERESİ:
BAMTELİ: GERÇEK ZENGİNLİK_ 02/12/2018
Onlar; “Îsâr Ruhlu Adanmışlar”
1)- Onlar, bilir ki; “Dünyayı kesben değil, kalben terk etmek lazımdır.”
2)- Onlar, bilir ki; “Dünyanın lezzetleri zehirli bala benzer; lezzeti nispetinde elemi de vardır.” Bu mülahaza ile, bu düşünce ile, bu hayat felsefesi ile hareket etmişler.
3)- Onlar, “Büyüklerin hayat tarzlarına bakıp, örnek almış “saltanatlarının zirve yaptığı dönemde de bu incelikten taviz vermemeye” azm etmişler.
4)- Onlar, “Büyüklerin hayat tarzlarına bakıp, örnek almış “ Ellerinin emekleriyle geçimlerini temin etmişler.”
5)- Onlar, “Büyüklerin hayat tarzlarına bakıp, örnek almış “Bugün bir şey bulmuş, yemişler ise, yarını hiç düşünmemişler.”
6)- Onlar, bilir ki; “Burada “Tatmaya izin var, doymaya yok!”
7)- Onlar, “çok zengin olabilirler ama kalbî alakaları o mevzuda o kadar azdır ki!.. İnsanlar, teveccüh ettikçe tiksinti duyar; bir yönüyle, o çoğaldıkça tiksinti duyar: “Nasıl yapayım ki ben bunu elden çıkarayım!” derler…
8)- Onlar, kendi ile yüzleşir; “Çalışıp kazanabilirsiniz, mal-mülk gelebilir. Fakat o zenginlik, azıcık kendisini gönüllerde hissettirince, hafizanallah, insanı sürüm sürüm hâle getirir.” der ızdırabını gönüllerinde hissedenler
9)- Onlar, “Öyle şeyler yapmış ki, bin tane cömert mü’minin yapamadığını yapmış.”
10)- Onlar, “gelmiş eşkıya, mal mülkünün hepsinin üzerine birden konmuş. Yol arkadaşlarını teselli adına, tebessüm ederek şöyle der: “Ne var ki?!. Allah verdi, Allah aldı!.. İşte, mal-mülk onun sinesine gelip oturmamış…
11)- Onlar, “İnsanların arasına karışan, onların eza ve cefalarına katlanan Mü’min,”..
12)- Onlar, Halvet değil celvet kahramanı… “İnsanların arasına karışan, onların eza ve cefalarına katlanan mü’min, halktan uzak duran ve onların eziyetlerinden emin olmaya çalışan mü’minden daha faziletlidir.”
13)- Onların mesleği; “İnsanların içinde bulunduğu zaman, onlar için yararlı olacaksa, ufuk değişikliğine vesile olabilecekse, onların nazarlarını Güneşe tevcih edebilecekse, gölgelerini arkalarına almalarına vesile olacaksa, insanların içinde duran ve “onlardan gelecek şeylere katlanan..”
14)- Onların mesleklerinin çerçevesini hadis-i şerif çizer; “Toplumun içinde durup insanlardan gelen eziyetlere katlanmanın, tecerrüt ve halvetten daha hayırlı olduğu” …
15)- Onlar, “Allah’a kul olma sayesinde, hürriyetini korumuş. Allah’ın lütfettiği en önemli nimetlerden, pâyelerden bir tanesi, hür olma!”..
16)- Onlar, bilir ki; “Allah’a hakkıyla kul olmayan, bin türlü şeye kul olur.”
17)- Onlar, bilir ki; Efendimiz (sav) ; Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey, küçük şirktir.” buyurmuş. “Küçük şirk ne demektir?” “O, riyadır; görünme arzusudur.”
18)- Onlar, “içinde zehir olan bal” olan bir servetin, Allah belası olduğunu bilir ve böyle bir servetten Allah’a sığınır”.
19)- Onlar, “bir manada hakikaten kendisini dünyalık talebinden uzak tutan”… “Aman!.. Gelecek mal, başıma bela olacak, dünyayı bana sevdirecek ve beni Allah’tan edecek ise şayet, hafizanallah, olmaz olsun o!” diyenler…
20)- Onlar, Bir “olmazsa olmaz” var; o, Cenâb-ı Hakk’ın hoşnutluğudur, o olmazsa olmaz!.. diyenler..
21)- Onlar, Gönül sultanını (sav) rehber bellemiş; “Yâ Ömer! İstemez misin dünya onların olsun, âhiret bizim olsun?!.” Hakikatini yaşamaya çalışan
22)- Onlar, “hakikaten dünyayı kalben terk eder ve “belki fakir olmalı” der. Sonra gelenlerin bazılarını elinin tersiyle iter, “Gidin Allah’ı severseniz; başıma bela olmayın!” falan der. Fakat “Biz kalacağız!” derlerse şayet, onları da birilerine vermek üzere kabul eder.”
23)- Onların duası, “kalben fakirliği talep etme, dünyayı elinin tersiyle itme, dünya ve mâfîhâya kapalı yaşama… “Allah’ım, beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür.” “Miskinler zümresinde haşr u neşr eyle!” Bu, O’nun(sav) duası… Onların duası,
24)- Onlar, “Cenâb-ı Hakk’ın verdiğiyle kanaat eden bir insanlar..”
25)- Onlar, “bir öğün bile olsa, onu Allah’ın bir nimeti olarak gören insanlar”
26)- Onlar, “Dünyada îsâr ruhuyla yaşayanlar, Cennet’e girerken bile o istikamette davranırlar”
27)- Onlar ki, “ihlaslı âlimler ile cömert zenginlerin Cennet’in kapısında bile birbirlerini öne geçirme gayretleri olacaktır. Orada öyle bir îsâr ruhuyla, onlar onlara, onlar da onlara… Dünyanın binlerce sene mesûdâne hayatı, bir dakika hayatına mukabil gelmeyen Cennet’e girme mevzuunda bir îsâr ruhu, başkalarını kendine tercih etme ruhu orada sergileniyor.”
28)- Onlar, “Geldiğinde, alıp bir yerde stok yaparken bile niyet edip birilerine vermek, açları doyurmak, fakirlerin imdadına koşmak, Hazreti Osman-vâri, Abdurrahman İbn Avf-vâri, Hazreti Ebu Bekir-vâri…”
29) Onlar kendi ile yüzleşir; “Zenginlik-fakirlik karşısındaki konum açısından, Rasûl-i Ekrem’in yolunda olduğumuzu, Ashâb-ı Kirâm’ın peşinde yürüdüğümüzü ve bize lütfedilen nimetlerin hesabını vermeye hazır bulunduğumuzu söyleyebilir miyiz?!.”
30) Onlar kendi ile yüzleşir; “Efendimiz’in hayatı, Ebu Bekir’in hayatı, Ömer’in hayatı gibi değil!.. Biz, nankörlük yaptık, onların yolunda yürüyemedik, hırz-ı cân edemedik!.. “Herkes de kendi durumunu ona göre mukayese etsin!..” derler…”
31)- Onların duası; “Cenâb-ı Hak, (fakirlik-zenginlik karşısındaki) konumumuzu onların (sahabe ve selef-i sâlihînin) konumu gibi eylesin inşâallahu teâlâ!.. “
***
BÖLÜM-2:
PIRLANTA DA “ÎSÂR RUHLU ADANMIŞLAR”
TEŞRÎ VE TEVCÎHTE ÖLÇÜ
Görülüyor ki, karşımızda iki tablo var: Teşrî ve tevcîh. Bir taraftan kanunu Allah koyuyor, diğer taraftan da kul incelerden ince hâle geliyor ve bütünüyle îsâra kilitleniyor.
Burada bir yanlış anlamayı önlemeye ihtiyaç var: İslâm, kendi müntesiplerine hiçbir zaman, elinizde ne varsa hepsini saçıp savurun ve başkalarına muhtaç hâle gelin, dememiştir. Aksine, İslâm’ın yaşandığı devrelerde Müslümanlar iktisadî yönden dünyanın en zenginleri hâline gelmişlerdir.
En büyük ticareti onlar yapmış; Yemen’e, Suriye’ye, oradan da ta Mâverâünnehir’e kadar ticaret kervanları teşkil etmiş ve ülkelerini dünya ticaretinin merkezi hâline getirmişlerdi.
Evet, o dönemde devlet ve millet fevkalâde zengindi. Ancak hiçbir zaman servet, fertlerin mihrabı hâline gelmemişti. Şahıslar sade bir hayat yaşıyor, israf ve tebzîrden olabildiğine uzak duruyorlardı. Ayrıca, cömertlikte âdeta herkes birbiriyle yarışıyor gibiydi.[1]
—
HAYALİ CİHANA DEĞER
Az görülürdü onlarda düşmanlık duygusu, cinayet ve intikam hissi, fitne ve fesat organizesi ve hükmetme sevdası; zira onlar, ciddî bir diyalog gayreti, bir hoşgörü felsefesi, bir sevgi ahlâkı ve bir şefkat anlayışına kurulu idiler.
O günkü insanlar baskıcı idareyi kadîm tarihten kalmış bir tiranlık gibi görür; despotizmayı, firavunluk şeklinde algılar ve lanetle yâd eder; başkalarını damgalama veya fişlemeyi, alçakların işi sayar ve ömürlerini tevazu, mahviyet ve îsâr ruhuna bağlı sürdürür; her zaman fütüvvet ruhuyla gürler, fedakârlık ve samimiyetle soluklanırlardı.[2]
—
BİR GÖNÜL İNSANI PORTRESİ
Gönül insanı, aynı yolda yürüyüp, aynı mefkûreyi paylaşanlarla asla rekabete girmez.. onlara karşı kat’i yen kıskançlık duymaz.. aksine, onların noksanlarını giderir, eksiklerini tamamlar.. ve onlara karşı hareketlerinde hep bir vücudun uzuvlarından herhangi bir organmış gibi davranır:
Tam bir îsâr rûhuyla, makam, mansıp, pâye, şöhret, nüfûz, müessiriyet… gibi maddî-mânevî hemen her konuda yol arkadaşlarını öne çıkarır ve kendi gerilerden gerilere çekilerek onların başarılarının dellalı gibi davranır, mazhariyetlerini alkışlar ve muvaffakiyetlerini de bir bayram sevinciyle karşılar.[3]
HİCRET
“Üçer-beşer Mekke boşalıyor.. açık-kapalı herkes Medine’ye akıyor.. hicret edenlerin fedakârlığı, Ensar’ın îsâr ruhuyla bir başka televvüne ulaşıyor ve derken arz yolculuğu âdeta miraçlaşıyor, semavîleşiyor ve mekân üstü âlemlerde meleklerin seyahati çizgisini buluyordu. Tabiî, arzdaki bu semavî yolculuğun en son kafilesi de yine peygamberlik kafilesinin sonuncusuyla noktalanıyordu.” [4]
***
[1] ENGİNLİĞİYLE BİZİM DÜNYAMIZ_ TEŞRÎ VE TEVCÎHTE ÖLÇÜ
[2] ÇAĞ VE NESİL-9_SÜKUTUN ÇIĞLIKLARI_ HAYALİ CİHANA DEĞER
[3] ÇAĞ VE NESİL-8_ÖRNEKLERİ KENDİNDEN BİR HAREKET_BİR GÖNÜL İNSANI PORTRESİ
[4] ÇAĞ VE NESİL-6_YEŞEREN DÜŞÜNCELER_HİCRET