BİR NESLİN YETİŞEBİLMESİ ADINA
YAŞATMAK İÇİN YAŞAYAN FEDAKÂR İNSANLARA
OLAN İHTİYAÇ
İSTİFADE EDİLEN KAYNAK : ROL MODEL OLARAK SAHABE (Kırık Testi:15 EYLÜL 2019)
Soru: Eğitimde ihtiyaç duyulan en önemli hususlardan birinin, muhataplara gösterilecek “rol modeller” olması göz önünde bulundurulacak olursa, sahabe efendilerimiz bu ihtiyaç ekseninde insanlara nasıl arz edilmelidir?
SERLEVHA
“Eğer sahabe ruhunu temsil eden bu tür insanlar genç nesillerin karşısına çıkar ve gönüllerinin ilhamlarını onlara boşaltabilirlerse Allah’ın izni ve inayetiyle yeni bir sahabe nesli oluşacaktır.”
NEDEN GÜNÜMÜZ İNSANLARI SAHABE-İ KİRAMI İYİ TANINMALI?
Sahabe-i kiramın günümüz insanları tarafından iyi tanınıp bilinmesi çok önemlidir.
Çünkü
1-Onlar tanındıkça daha çok sevilecek,
2- sevildikçe örnek alınacak
3- Hayat tarzları benimsenecek
4- İnsanlar sahabeyi tanır, sever ve onların yolunda yürümeye başlarlarsa bir süre sonra onların ahlâkıyla ahlâklanırlar.
5- Zamanla sahabe sevgisi onların içinde neşv ü nema bulacağı, filizleneceği ve boy atıp gelişeceği için, onlar da hâl, tavır ve davranışlarıyla sahabeye benzemeye çalışacaklardır.
6- Hiç şüphesiz bu ölçüde sahabe sevgisiyle dolu olan bir insanın, Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevmemesi, Allah aşkıyla yanıp tutuşmaması düşünülemez.
7- Esasında bir insanın gerçek insanlığı duyması da bunlara bağlıdır.
8- Kalbinde Allah’ın, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun ve O’nun sadık temsilcilerinin sevgisi olmayan/olan bir insanın/insan insan-ı kâmil ufkuna kanatlanması/kanatlanır çok zordur.
9- İnsan, bildiğini sever; bilmediğine karşı da alâkasız kalır.
-Eğer günümüz insanları Allah’ı delice sevmiyor, O’nu andıklarında burunlarının kemikleri sızlamıyorsa, O’nu yeterince tanımadıklarındandır.
-Aynı şekilde Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) karşı çok ciddi bir aşk u alâka duymuyor, O’nu andıklarında dizlerinin bağı çözülüp yere yığılmıyorlarsa, O’nu iyi bilmediklerindendir.
-Aynen bunun gibi eğer insanlarda bir Ebu Bekir olma, Ömer’e benzeme duygusu oluşmuyorsa, bunun sebebi onların bu şanlı sahabileri yeterince tanımamalarıdır.
***
Onlardan ayrı düşmek de çok ciddi kopuklukların yaşanmasına sebebiyet verecektir.
Çünkü onların yolunu takip etmek
1- Allah Resûlü’ne ittiba adına çok önemli bir vesile olduğu gibi,
2- Allah Resûlü’ne uyma da Allah’ın emirlerine ittiba etme demektir.
3- Gerçek insanlığa yükselmenin yolu, o Zat’ın ahlâkıyla ahlâklanmaktan geçer. Çünkü O’nun ahlâkı, Kur’ân ahlâkıdır.
4- Sahabe-i kiram iyi bilinmez, onların dini yaşama ve yorumlama tarzlarına vâkıf olunmazsa, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatı da tam olarak kavranamaz.
***
NEDEN ROL MODEL OLARAK SAHABE? ( SAHABENİN FAZİLET VE HUSUSİYETİ)
1- Çünkü, “Allah Resûlü, birçok hadis-i şeriflerinde sahabe-i kiramın mümtaz ve müstesna konumuna dikkat çekmiş”
2- Çünkü, “Allah Resûlü kendi sünnetinin yanı sıra onların yoluna tâbi olunması gerektiğini” ifade etmiş
3- Çünkü “onlar hakikaten örnek alınacak insanlardır.”
4- Çünkü, “Sahabe-i kiram, Allah Resûlü’nü (sallallâhu aleyhi ve sellem) dinledikleri, O’nun huzurunun boyasıyla boyandıkları ve O’nun fırçasıyla şekillendikleri için ayrı bir hususiyet kazanmışlardır.”
2- Onlar, “mükemmel bir dinin kusursuz bir temsilcisi olan İnsan-ı Kâmil’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) gördükleri ve dinledikleri için İslâm’ı doğrudan doğruya bu saf ve duru kaynaktan öğrenmişlerdir.”
3- Onlar, “Kur’ân ve Sünnet’i çok iyi kavramış”
4- Onlar, “makâsıd-ı İlâhiyeye vâkıf olmuş”
5- Onlar, “ömürlerini hep marzî-i ilâhîye müteveccih yaşamışlardır.”
6- Çünkü, “sahabe-i kiram Resûlullah’a ulaşma adına bir köprü gibidir.”
7- Hatta onların marziyat-ı ilâhiyeye, rü’yete ve rıdvana ulaşma adına birer köprü oldukları da söylenebilir.
8- Onlar tanınmadan siyerin, Kur’ân ve Sünnet’in, dinin maksatlarının doğru anlaşılması çok zordur.(Onlar tanınarak siyerin, Kur’ân ve Sünnet’in, dinin maksatlarının doğru anlaşılabilir.)
9- Onlar, İslâmî hakikatleri tabiatlarının bir derinliği hâline getirdikleri ve Efendimiz’den öğrendikleri her bir dinî meseleyi realize etmeye çalıştıkları için geride örnek alınması gereken bir hayat bırakmışlardır.
[Mesela Hz. Ebu Bekir’in hayatına baktığımızda şunu görürüz: O, iki küsur yıllık halifeliği döneminde her birisi günümüzdeki terör örgütleri nispetinde on bir tane irtidat hadisesinin üstesinden gelmiştir. Bu kısa halifelik döneminde çok büyük işler başarmıştır.
Fakat buna rağmen o, vefat ettiğinde arkada hiçbir mal varlığı bırakmamıştır. Öyle ki kendisine takdir edilen maaşın bile tamamını harcamamıştır. Kendisine orta dereceli bir insanın hayatını ölçü alan Hz. Ebu Bekir, ihtiyacı olan miktarı aldıktan sonra maaşının geri kalanını bir testiye koyup bunun kendisinden sonraki halifeye teslim edilmesini vasiyet etmiştir. Zira ona göre maaşının ihtiyaç fazlası, tekrar devlet hazinesine iade edilmelidir.
HZ.Ömer Hz. Ebu Bekir’den sonra halife olan Hz. Ömer, bu testiyi görünce gözyaşlarını tutamamış ve “Senden sonra senin gibi yaşama adına bize imkân bırakmadın.” demiştir. Ne var ki onun yaşayışı da Hz. Ebu Bekir’den farklı olmamıştır.
O da oldukça sade, mütevazı ve müstağni bir hayat sürmüştür. Mesela kıtlık olduğu bir dönemde halk ne yiyorsa o da onu yiyip içmiş, zeytinyağına bandığı ekmekle karnını doyurmuştur. Bir seferinde önüne et yemeği getirildiğinde, halkın bunu yiyip yiyemediğini sormuş, yiyemediğini öğrendiğinde de yemeği geri göndermiştir.
Aynı şekilde bir Mus’ab İbn Umeyr’in hayatına baktığımızda, ders alınması gereken örnek bir yaşayış görürüz. Müslüman olmadan önce lüks içerisinde yaşayan ve oldukça rahat bir hayatı olan Hz. Mus’ab, Müslüman olduktan sonra sahip olduğu bütün imkânları ve nimetleri elinin tersiyle itmesini bilmiş ve Uhud’da şahadet şerbeti içeceği âna kadar dini adına büyük kahramanlıklar ve fedakârlıklar ortaya koymuştur.
Öyle ki o, Uhud’da Allah Resûlü’nü koruyabilme adına kendisine yönelen oklar ve kılıç darbeleri önünde son nefesine kadar siper olmuştur. Üzerini örtebilecekleri bir kefen bile bırakmadan da bu dünyadan göç etmiştir.]
10- Onlar, “canları pahasına İslâm davasına sahip çıkmışlar”
11- Onlar, “i’la-i kelimetullah’ı hayatlarının en yüce gayesi hâline getirmişler”
12- Onlar, “bu yolda olağanüstü fedakârlıklar sergilemişlerdir.”
13- Onlar, “Bu fedakârlıklar karşılığında da hiçbir beklentiye girmemişlerdir.”
14- Onlar, “Sadece Allah rızasını hedeflemiş”
15- Onlar, “ ömürlerini çok ciddi bir istiğna ve adanmışlık duygusuyla geçirmişlerdir.
***
GÜNÜMÜZ ŞARTLARINDA ROL MODEL TAKDİMİ VE ÜSLUBUMUZ NASIL OLMALI?
1- Müslümanlar, sahabileri yeterince tanımadıklarından kimin arkasından gideceklerini de bilemiyorlar.
2- Rol Model olmayı hak ettiklerinin vurgulanması; Eğer biz günümüzde özellikle genç nesillerin önüne takip edilmesi ve örnek alınması gereken rol modeller çıkarmak istiyorsak, peygamberlerden sonra bunu en başta hak edenler sahabe-i kiram efendilerimizdir.
3- Onların mutlaka günümüz insanlarına kendi enginlik ve derinlikleri içerisinde tanıtılmaları gerekir.
4- İnsanlarda “Ben de onlar gibi olayım!” duygusunu uyaracak şekilde bu büyük sahabîlerin kendi büyüklükleri içerisinde anlatılması ve sevdirilmesidir.
5- Biz, ele aldığımız konuları misallendirirken sürekli onların hayatlarına atıf yapmalı ve onları nazara vermeliyiz.
6- Kıssa ve sahabi-i kiram hayatlarından kesitlerin yol gösterici olması; Kur’ân-ı Kerim, Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) irşat etme, O’na yürüdüğü yolun realitelerini gösterme, çektiği sıkıntılar karşısında O’nu teselli etme gibi hikmetlere mebni olarak pek çok sûrede peygamber kıssalarına yer vermiştir. Her ne kadar tarihi tekerrürler devr-i daimi içerisinde insanlık çok farkı dönemler yaşamış olsa da bütün zamanları bütün hususiyetleriyle bilen Allah Teâlâ, geçmiş peygamberlere ait bir kısım hâdiseleri Makam-ı Cem’in Sahibi’ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) anlatmıştır. Zira bu kıssalardan alınacak öz ve usare bütün zamanların insanları için yol gösterici olacaktır.
-) irşat etme,
-O’na yürüdüğü yolun realitelerini gösterme,
– çektiği sıkıntılar karşısında O’nu teselli etme gibi hikmetler
7- biz de bir kısım dinî ve ahlâkî meseleleri anlatırken, sürekli sahabenin hayatından kesitler arz etmeliyiz.
8- Ashâb-ı kiram efendilerimizden bahsederken kullanılacak üslup da çok önemlidir.
9- Onlar sadece tarihin belli bir diliminde yaşayıp gitmiş insanlar olarak anlatılmamalıdır.
Yoksa muhataplar sadece onların kahramanlıklarıyla teselli bulacak fakat onlara benzeme ve onlar gibi olma azm u cehdine sahip olmayacaklardır.
10- Sahabe, her zaman içlerde yaşatılması ve hayatları örnek alınması gereken birer rol model olarak takdim edilmelidir.
11- Tarihî hâdiselerin tekerrürü ayniyet değil misliyet ölçüsünde gerçekleşmektedir. Bu açıdan sahabe-i kiramın hayatları nazara verilirken mutlaka günümüz şartlarının da göz önünde bulundurulması gerekir. (insanlara, “Böyle bir hayat yaşanmaz.” dedirtmeme)
12- Farklı bir tabirle ve aynı zamanda onları tenakuza düşürmeme adına sahabenin hayatları anlatılırken konjonktürün dikkate alınması çok önemlidir.
13- İnsanların, sahabe hayatlarının yaşanabilir olduğuna inandırılması gerekir. Bunun için de Siyer’in temel felsefesiyle ve arka plânıyla bilinmesine ihtiyaç vardır. (Maalesef bugüne kadar siyer felsefesi üzerinde yeterince durulmamıştır.)
14- Hz. Pir’in Kur’ân tefsiri mevzuunda ortak akla işaret etmesi gibi, Peygamber Efendimiz’in hayat-ı seniyyelerinin de temel mantık örgüsü ve kendi derinlikleriyle ele alınıp günümüz insanlarının nazarına, istifade edilebilir ve yaşanabilir bir bilgi muhassalası olarak takdim edilmesi için böyle bir ortak aklın çalışmasına ihtiyaç vardır.
– Peygamber Efendimiz’in hayat-ı seniyyelerinin de temel mantık örgüsü
– kendi derinlikleriyle ele alınma
– Günümüz insanlarının nazarına, istifade edilebilir ve yaşanabilir bir bilgi muhassalası ile takdim
15- Onların Yaşamayı Yaşatmaya Bağlamış Temsilciler olduklarının anlatılması
[Babam, iki şeye âşıktı; Osmanlı ve sahabe. Yanında sahabeden bahsedilince gözleri dolar, âdeta başı dönerdi. Bu sebeple çocukluğumdan itibaren babamın kütüphanesindeki Osmanlıca yazılmış eserlerden sahabe hayatlarını okuyarak büyüdüm. Henüz yedi sekiz yaşında olmama rağmen onların hayatları beni derinden etkiliyordu. Âdeta onlarla oturup onlarla kalkıyordum. Yaşım ilerledikçe bir taraftan sahabeye duyduğum hayranlık artıyor, diğer yandan da gözlerim yaşadığım çağda onların hayatlarını temsil eden insanlar arıyordu. Sürekli kendi kendime, “Yok mu bunların bu çağda bir örneği!” diyordum.
Nihayet medrese talebesi olduğum yıllarda Erzurum’a Bediüzzaman’ın talebelerinden birisi gelince aradığımı buldum. Hz. Pir, talebesi olan Muzaffer Arslan’ı irşat için buraya göndermişti. Bu zat, oturuşu kalkışı, giyim kuşamı, tavır ve davranışlarıyla beni çok etkiledi. Kendi kendime, “Demek ki sahabe sadece kitap sayfaları arasında kalmamış. Bu asırda da onların temsilcileri varmış.” dedim. Zira o, sinesi dolu, gözü yaşlı tam bir aşk ve heyecan insanıydı. Daha sonra da Erzurum’da bulunduğu süre içerisinde onun sohbetlerini hiç kaçırmadım.]
16- Günümüz nesillerine sahabeyi anlatmanın yanında mutlaka onların karşısına sahabe gibi yaşayan insanları da çıkarmak gerekir.
Ta ki kendilerine anlatılanların
-tarihin bir döneminde kalmadığını,
-aynı fedakârlık ve diğerkâmlık duygularıyla dine hizmet eden insanların kendi yaşadıkları devirde de bulunduğunu görsünler.
17- Böyle bir neslin yetişebilmesi adına, yaşatmak için yaşayan fedakâr insanlara ihtiyaç vardır.
18- Öyle ki onlar, “Yaşatmıyorsam, yaşamamın da bir anlamı kalmamıştır.” diyecek ölçüde kendilerini insanlığa hizmete adamalıdırlar.
– Öyle ki onlar, başkalarının boy atıp gelişmesi adına su olup onların dibine akmalı,
– Öyle ki onlar, toprak olup kuvve-i imbatiyeleriyle onları omuzlarında taşımalı,
– Öyle ki onlar,güneş olup şualarını onların başından aşağı boşaltmalıdırlar.
19- Kısaca hayatlarını bütünüyle insanlığa hizmete vakfetmelidirler.
20- Bu ölçüde samimi olunabildiği ve böyle bir fedakârlık ortaya konulabildiği takdirde peygamber âşığı, sahabe sevdalısı bir neslin yetişmesi de mümkün olacaktır.