DOĞRU OKUMAYA DOĞRU YOLCULUK ”

S01. Durağanlığa girdiğimizi düşünüyorsak kurtulmanın çarelerinden biri Okumak mıdır?

“Durağanlığa girmemek lazım; günümüzü ifade için, günümüzdeki sabra “aktif sabır” diyoruz. Falan-filan kötülük yapmış, zulüm etmiş, haksızlıkta bulunmuş; ee bir şey deme, katlan sen de ona ama durağanlık içinde… Hayır, öyle değil!.

Esasen şimdi bu şartlar, benim durumum, bu konumum, konumlandırıldığım bu durum neler yapmaya müsait ise, onları yapmalıyım.”

“Şu anda dünyanın değişik yerlerine serpiştirilmiş olma mevzuu, esasen Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hem bir isteğinin, hem de bir gâye-i hayalinin realize edilmesi açısından önemli bir adım gibi geliyor bana. Madem Allah saçtı, savurdu; işte üslupta hata etmeden, anlatacağınız şeyleri anlatmalısınız; bu pozisyonu iyi değerlendirip anlatmanız lazım.

Beslenme kaynaklarımıza bir kere de günümüzün şartları ve ihtiyaçları açısından odaklanmalıyız!..

Beslenme Kaynaklarımıza Günümüz Şartları ve açısından odaklanmalı? (M.O:Entegrasyon ve adabtasyon süreci açısından yeni ahval ve şerait ortamlarının doğru tespiti için yetkin insanlar ile fikir teatisinde bulunulmalı)

Beslenme Kaynaklarımıza Günümüz ihtiyaçları  açısından odaklanmalı? (M.O: Yeni ahvalimizin maddi ve manevi konforumuza bakan yönü ile öncelikli ihtiyaçlarımızın tespitini yapma hususunu  yetkin insanlar ile fikir teatisinde bulunulmalı)

  “Belki zaruretler karşısında “Yahu biraz daha dişimizi sıkıp bazı şeyleri mütalaa etmemiz lazım..”

“Günümüzün nesilleri de o türlü şeyleri mütalaa etme zaruretini hissedeceklerdir; sorumlulukları, o insanları bu türlü şeylerde derinleşmeye sevk edecektir, zorlayacaktır; kendilerini mecbur hissedeceklerdir.”

Şimdi de, buradaki insanların dertleri, problemleri (M.O: Yeni yaşam alanları ve  kültürel iletişim ihtiyaçları açısından) nelerdir?

Dolayısıyla onlara makul ve onları ürkütmeyecek-kaçırmayacak şekilde cevap vermek için fikir cehdi ortaya konmalı.

Günümüzde düşünen insanlar ne demişler, tabii onlara müracaat edeceğiz, bakacağız.

Esasen zaman, şartlar, konjonktür, o insanları, bir yönüyle yaptıkları işe kendilerini ehil hale getirmeye zorlayacaktır.

S02_Yeni kültürlerle tanışma açısından yenilenme ihtiyacı ve nasıl bir okuma usülü geliştirmeliyiz?

“İlk gidenler saf, mücerret ve sade imanlarıyla gittiler ve Allah’ın inayetiyle çok hayırlara vesile oldular. Fakat artık bundan sonra dünyanın dört bir yanına açılırken ayrı bir derinlik, ayrı bir enginlik ve ayrı bir donanıma ihtiyaç vardır.”

Farklı kültür ve anlayışlar içinde değişik deformasyon ve başkalaşmalara maruz kalmamak için mükemmel insan (M.O; Kamil Mümin/Yeni İnsan/İdeal İnsan/ Müslüman kimliğini temsil etmeye çalışan her bir Mümin) yetiştirmenin yollarını aramalıyız.

Çağın müktesebatını çok iyi okuyan; okuyup farklı tespit ve tahlillere ulaşan, eşya ve hâdiselere daha engince, daha kucaklayıcı ve daha mahrutî bakabilen insanlar yetiştirmeliyiz. (M.O; Tekrardan Rehber olma, vesile olma ameliyesinden evvel temsil edebilecek müktesebata ve donanıma sahip insanlar olmalı değil miyiz?)Çünkü bu rehberler  çok farklı kültür ortamlarının çocuklarıyla karşılaşacaklardır.

Dolayısıyla insan, o anlayış ve kültürlerin, karşısına çıkardığı çeşit çeşit problemlere karşı hazırlıklı ve donanımlı değilse nakavt olur.

Bu sebeple diyoruz ki, Cenâb-ı Hak gidilen yerlerde gönlünüzün ilhamlarını seslendirebileceğiniz değişik vesileler lütfedebilir. Fakat siz, bu vesileleri değerlendirirken, ruhunuzun ilhamlarını, Türkiye’ye ve sizin kültür ortamınıza göre değil de, bulunduğunuz kültür ortamına göre seslendirmelisiniz.

Bu da eşya ve hâdiselere daha bütüncül bakabilen, muhatapları daha engince kucaklayabilen, vicdanı geniş rehberlere (M.O; Kamil Mümin/Yeni İnsan/İdeal İnsan/ Müslüman kimliğini temsil etmeye çalışan her bir Mümin) ihtiyaç olduğunu gösterir.

İşte bu ihtiyacın karşılanması için yeniden bir okuma ve bir düşünme seferberliği başlatılmalıdır.

Bunun için de evvelâ mürşid ve rehber (M.O; Müslüman kimliğini temsil etmeye gayret eden her bir Mümin) diyebileceğimiz şahısların, dinin temel kaynakları olan Kitap ve Sünnet’e muttali olmaları lâzımdır.

Aynı zamanda onlar gittikleri yerdeki muhataplarını kendi karakteristik çizgileri ve ana hatlarıyla bilmelidirler.

Bütün bunların yanında belli ölçüde fünun-u müspeteye vâkıf olmalı, yani az buçuk fizik, kimya, riyaziye, antropoloji gibi ilimleri yudumlamalıdırlar.

ÖZETLE:

  1. Dinin temel kaynakları olan Kitap ve Sünnet’e muttali olmaları

  2. Gittikleri yerdeki muhataplarını kendi karakteristik çizgileri ve ana hatlarıyla bilmeli

  3. Belli ölçüde fünun-u müspeteye vâkıf olmalı… az buçuk fizik, kimya, riyaziye, antropoloji gibi ilimleri yudumlamalı

 

S03_Doğru Okuma Nedir?

Âyet-i kerimede “…zikrederler” sözünden sonra yine “tefekkür ederler” denmektedir. Görüldüğü gibi tefekkürle başlanmış, zikre geçilmiştir.

Daha sonra zikir, tefekkür adına yeni ufuklar açmış ve bu defa da zikirle açılan o ufka göre düşünceler hâsıl olmuştur.

Öyleyse onlar, dün düşündüler, bugün hâlâ düşünüp tefekkür ediyorlar ve yarın da ayrı bir tefekkür deryasına yelken açacaklar… Onlar, hayatlarını sürekli zikir fikir arası seyahatlerle mânâlandırırlar.

Devamlı okur, peşi peşine yeni yorumlar ortaya korlar; yeni yorum ve okumalar onlara yeni ufuklar açar; o yeni ufuklara göre de daha farklı şeyler düşünürler. Ve hayatlarını hep böyle düşünce ve zikir arası bir dantela gibi örerler.

S04_Doğru Okuma Yolculuğuna çıkarken ölçümüz ne olmalı?

Bu derinlik, bu enginlik ve bu donanım için beslenme kaynaklarımız okunurken onları âdet kabîlinden değil de, mukayeseli ve analitik bir bakış açısıyla, yeni terkip ve tahlillere ulaşma azmi ve gayreti içinde okumalıyız.

           

            ÖZETLE

    1. Mukayeseli

    2. Analitik bakış açısı

    3. Yeni Terkip

    4. Tahlillerle

 

Müslümanlığı Üstad’ın bakışıyla yeniden okumak

Şimdilerde “Müslümanlığı bir kere daha okuyalım” deniliyor. Kanaatimce, Müslümanlık mutlaka yeniden okunmalı ve anlaşılmaya, yaşanmaya çalışılmalıdır; fakat onu okurken kullanılacak üslup çok önemlidir.

Üstad Hazretleri, “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, mârifet ve ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.

Ve bizi bir cihette teyakkuza ve terakkiye sevk eden hakikî kardeşlerimizle ve komşularımızla dost olup el ele vereceğiz. Zira, husumette fenalık var, husumete vaktimiz yoktur” diyor.

Bu okuma mutlaka Üstad’ın ortaya koyduğu şekilde yapılmalıdır. Onun okuma tarzında şu husus çok önemlidir:

    1. Kur’ân-ı Kerim’in, muhtevâsı, mânâsı ve derinlikleriyle anlaşılması nasıl zarurî ise;

    2. tekvinî emirler diyeceğimiz kâinat kitabının veya kâinat meşherinin (sergisinin), en azından onun yeryüzü salonunun okunup anlaşılması da zarurîdir.

    3. O kâinat ki, Kur’ân-ı Kerim onların tercümesi, sözlü açıklayıcısı ve açık bir delili olmuştur.

    4. İşte Kur’ân ve kâinat iki kitaptır ve ikisi beraber okunmalıdır. Evet, bu iki kitabın okunması da birer vecîbedir.

    5. Kur’ân-ı Kerim’in yanında, kâinatın ve tekvinî emirlerin de çok iyi tahlil edilmesi, hayatın bütün kanunları ve kurallarıyla bu Kur’ânî ve tekvinî emirlere göre şekillendirilmesi şarttır.

    6. Çünkü onları iyi okuma, değerlendirme ve uygulama; terakkiyat-ı hâzıranın, dünyadaki zenginliğin önemli yanlarından, esaslarından ve argümanlarından biridir.

            Evet, biz tekvinî emirleri de tahlil etmeli ve sebeplerin hakkını da vermeliyiz.

Bu mevzudaki ölçümüz de şu olmalı:

    1. Sebeplere öyle riayet edeceksin ki, dıştan bakanlar seni bir determinist sanacaklar.

    2. Fakat her işin sebeplerini yerine getirip neticeyi öylesine Allah’tan (celle celâluhû) bekleyeceksin ki;

    3. öyle bir tevekkül, öyle bir teslim sergileyeceksin ki; hatta öyle bir tefviz ve öyle bir sikaya tutunacaksın ki; bu halini görenler “Bu adamın sebeplere saygısı hiç yok” diyecekler.

    4. Yani, bu iki hususun bir yönüyle kesiştiği nokta mü’minin duracağı noktadır;

    5. sebeplere riayette hiç kusur etmemek ve her işin neticesini Allah’tan beklemek, ona vermek.

****

S05_Neyi, Nasıl Okumalı?

Günümüzün insanına gelince; bugün zihinler her zamankinden daha fazla müzahrefâtla doludur. Zihin, böyle muzahref şeylerle dolunca, insan hiç farkına varmadan o malzemeyi evirir-çevirir, kullanır.

Bilgi kırıntılarıyla ve yabancı kültürlerin çer-çöpüyle dolmuş, yalan-yanlış bilgilerle kirlenmiş bir zihin, hemen o söz ve düşüncelerin rotasına girebilir ve onlar tarafından idare edilmeye, yönlendirilmeye başlar. İnsan, hiç farkına varmadan, zihninde yer bulan o söz ve düşüncelerin tesirindeki bir akıntıya yakalanabilir. Mesela, günümüzde bir kısım değişik felsefî ve sosyal bilim sahaları tamamen Batı felsefesine dayanmaktadır. Pedagoji ve psikoloji gibi alanlarda sadece pozitivizm ve rasyonalizmin sesi-soluğu duyulmaktadır. Bizim kültür kaynaklarımızla beslendiğine inandığımız çok samimi kimseler bile kitaplarının yarısını Freud’un düşünceleriyle doldurabilmektedir. Dolayısıyla, böyle bir atmosferde o türlü, kökü bize yabancı düşünce ve mülahazalarla bizim insanımızın da zihin ve düşünce ufku kirlenmektedir.

O zaman bize ait olmayan hiçbir şey okumamız mı iktiza ediyor? Hiçbir yabancı kitap okumayalım mı? Mesela, Marx’ı, Sartre’ı ve Camus’yu okumayalım mı?

Yanlış anlaşılmasın, o insanların yazdıkları ya da Batı’da kabul gören başka kitaplar okunmasın demek istemiyorum.

Bir mü’min, dinî ilimlere ve ruh terbiyesine ehemmiyet verirken, ‘pozitif’ ilimler denilen fenlerden, ayrıca edebiyat, tarih ve felsefeden de bir nebze haberdar olabilir.

Bir yandan Fizikten Kimyaya, Biyolojiden Astronomiye kadar, modern bilimlerin ana prensiplerini öğrenirken diğer yandan da Camus, Sartre, Marcuse gibi varoluşçu filozoflar ve daha başka Doğu ve Batı felsefesinin ana kaynaklarıyla tanışabilir.

Fakat, bir mü’min, önce mutlaka okuması lazım gelen şeyleri okumalıdır.

Biz kendi usûlümüzle zihnimizi donatırsak, kendi kaidelerimizi zihnimizin esas dinamikleri haline getirirsek bizi onlar yönlendirir.

Yoksa, kendi kültür kaynaklarımızı bilmeden başka felsefeler, başka ideoloji ve kültürler, başka başka yorumlarla meşgul olur ve onları okursak, zamanla aslî meselelermiş gibi görmeye başlayacağımız o felsefe ve kültürler düşünce dünyamıza gelip oturur, zihnimize hükmetmeye başlar ve düşüncelerimizi yönlendirirler.

Evet, bizim belki bir Sartre’dan da alacağımız şeyler olabilir; onun fikirlerine bütünüyle katılmasak da, herkeste potansiyel olarak şöyle-böyle bulunan bir bohemlik realitesiyle alakalı bazı hususları ondan öğrenebiliriz.

Freud’un anne-çocuk münasebetlerine dair ortaya attıklarına iştirak etmesek, “libido” nazariyesini yanlış ve yakışıksız bulsak da, onun şuuraltı ile alakalı bazı sözlerini de görmezlikten gelemeyiz.

Şimdi, eğer biz, sağlam bilgilerle ve bir yönüyle düşünce dünyamızı koruyacak din usûlüne dair meselelerle donanmış bir zihne sahipsek onları okurken kendi yorumlarımızı da yapabiliriz.

Okuduklarımızın faydalı yanlarını alır, kullanır; muhtemel zararlara ve düşünce kaymalarına karşı da korunmuş oluruz.

 S06_Çok kitap okumak mı esas olmalı, yoksa belli kitapları çokça okumak mı?

            Önemli olan, çok okumadan ziyade, kayda değer kitapları okumaktır.           

Diğer taraftan, okurken, im’an-ı nazar; yani, mevzulara derinlemesine bakma, okuduğu mesele üzerine odaklanma ve yoğunlaşma çok önemlidir. Kitapta anlatılan şeyler üzerinde ısrarla durma; ele alınan konular arasındaki münasebetlere, o kitaptaki belli bahislerin başka yerlerdeki işleniş tarzına da bakma; yapılan ima ve göndermeleri, seçilen kelimelerdeki incelikleri yakalamaya çalışma da çok istifadeli olur.

  Bazı kitaplar vardır ki, onlar temel ve esastır. Onları sürekli okumak lâzım. Bu seneki anlayış ve idrakinizle bir şey anlarsınız; iki sene sonra o günkü seviyenizle okursanız, o kitaplarda çok daha derin mânâlar görürsünüz.

Mesela, Kur’ân-ı Kerim’i böyle bir okuma hususunda diğer kitaplarla beraber değerlendiremeyiz; ama malûmunuz, onu ayda bir hatmetmeyene seleflerimiz Kur’ân’ı terk eden adam nazarıyla bakmışlardır.

  Ayrıca, Risaleler sürekli ve çok okunmalıdır. İhlas Risalesi gibi on beş günde bir okunması çok faydalı olacak bölümler de vardır.

Bazen çok farklı kitaplar okuma insanı ukalâlaştırır. O insan farklı davranmaya başlar, malûmatfüruşluk yapar, bilgiçlik taslar.

Bir başkası da önüne gelen her kitabı vize sormadan okur; çoğu zaman mâlâyânî şeylerle vaktini tüketir, zihnini dağıtır.

 Bir başka husus da özet çıkarmaktır. Üstad Hazretleri, okunan risaleleri talebelerine özetletirmiş. Zaten bu özetleme gayretlerini Lâhikalar’da açıkça görebilirsiniz. Mesela, Hulûsî Efendi ve Hoca Sabri Efendi gibi insanların özetlemeleri öyle hoştur ki, pek beğenirsiniz. Eserlere çok vakıftırlar, dilleri de çok güzeldir. Fakat sadece onlar değil; Üstad âdet edinmiş, bu yolla pek çok talebe yetiştirmiş. Onlar, okudukları yerlerden ne anladıklarını çok iyi kompoze etmişler. Bu sayede hem kendileri öğrenmişler hem de başkalarına risaleleri okutup öğretmişler. Evet, okunan kitapların özetlenmesi, en azından okunan her bahisten sonra insanın kendi kendine “Ben buradan ne anladım?” deyip zihnen özetlemesi azamî derecede istifadeyi sağlar.

 

ÖZETLE

    1. Önemli olan kayda değer kitapları okumak

    2. Okurken, im’an-ı nazar; yani, mevzulara derinlemesine bakma

    3. Okuduğu mesele üzerine odaklanma veyoğunlaşma

    4. Okurken, anlatılan şeyler üzerinde ısrarla durma

    5. Ele alınan konular arasındaki münasebetler

    6. Belli bahislerin başka yerlerdeki işleniş tarzına da bakma

    7. Yapılan ima ve göndermeleri, seçilen kelimelerdeki incelikleri yakalamaya çalışma

    8. Özet çıkarmak

    9. her bahisten sonra insanın kendi kendine “Ben buradan ne anladım?” deyip zihnen özetlemesi azamî derecede istifadeyi sağlar.