“DÜNDEN BUGÜNE BU KUTLULAR YOLUNA BAŞ KOYANLAR”
BAŞYAZI MÜZKERESİ
İNANAN SARSILSA DA DEVRİLMEZ (SIZINTI 2001 MAYIS BAŞYAZI)
(-) Hâlihazırdaki tablo oldukça ürpertici;
ancak
(+) 1-iman,
(+) 2-ümit ve
(+) 3-Allah’a teveccüh
sayesinde aşılmayacak gibi de değil.
her şey, Âkifçe ifadesiyle:
(!) Allah’a dayanıp, sa’ye sarılıp, hikmete râm
olmaktan geçmektedir.
(-) Ülkede iç içe kriz yaşandığı bir gerçek;
ancak,
(+) 4- sebepleri bilinip,
(+) 5-İman (ile karşı çıkıldığında)
(+) 6- ümit (ile karşı çıkıldığında)
(+) 7- ve azimle ile karşı çıkıldığında
(-) bu kabîl krizler hemen her zaman aşılmış;
(-) Günümüzde, tarihî tekerrürler devr-i dâimlerinden biriyle daha karşı karşıya bulunuyoruz;
(!) Bütün bunlara karşılık azıcık duyan ve düşünen kafalar ise, kaba kuvvetin balyozları altında inim inim..
(!) millete hizmet edenlerin kaderi ezilmek ve samimiyetle çarpan sinelere karşı her köşe başında ayrı bir şeytanî tuzak..
(!) şimdilik sessiz duranlara bir şey diyen yok..
(!) yarın, öbür gün ne olacak, onu da bekleyip göreceğiz…
(-) Hâsılı, bugün, olmamasını arzu ettiğimiz ne kadar menfilik varsa, her yerde diz boyu, hatta ondan da öte; yıllardan beri milletçe beklediğimiz şeylere gelince onlardan da hiç mi hiç haber yok.
Manzara bu olunca, ümitten, azimden söz etmek de oldukça zor;
ama
(+) biz milletçe bu zoru aşma mecburiyetindeyiz.
(-) Bugün başımıza gelenler, gelecekte de katlanarak karşımıza çıkabilir..
(-) ülke bir baştan bir başa mezaristan hâlini alabilir..
(-) milletin azmi, ümidi tıpkı bir kefen gibi onun başına geçirilebilir..
(-) ırmaklar Revân Nehri’ne, çöller Kerbelâ’ya, düşmanlar Şimir’e, aylar muharreme dönüşebilir..
(-) kundaklamayı kundaklamalar takip edebilir..
(-) dev yangınlar olabilir, yangınlar evlerimizin-barklarımızın yanında, beklentilerimizi, plânlarımızı da kül edebilir..
(-) dost-düşman herkes bizi yalnız bırakabilir;
(-) yalnız bırakmaktan da öte hiç ummadığımız kimselerce arkadan hançerlenebiliriz.
(!) Evet, işte düşmanların böyle esirip köpürdüğü, dostların vefasızlık gösterip bizi bütün bütün terk ettiği durumlarda dahi
(+) 8-kat’iyen teslim olmamalı,
(+) 9- eğilmemeli;
(+) 10-iman ve ümitlerimize dayanarak dimdik ayakta durmalı
(+) 11- ve bir küheylan gibi hız kesmeden çatlayıncaya kadar koşmasını bilmeliyiz.
Hatta
(-) hâlihazırdaki fecâyi ve fezâyi şimdikinin kat katına ulaşsa..
(-) etrafımız âh u efgân ile inlese..
(-) çevremizdeki çığlıklar gidip tâ âsumana dayansa..
(-) yaşanan ızdıraplar magmalar gibi köpürüp yüreklere vursa ve bütün bir millet çaresizlikle kıvranıp dursa..
(-) düşünen başlar üzerinde kılıçlar kavisler çizse,
(-) beyinler balyozlarla ezilse..
(-) dört bir yanda sadece zalimlerin “hayhuy”u duyulsa..
(-) en canlı, en temiz vicdanları simsiyah bir yeis sarsa..
(-) hanlar devrilip hânümanlar yerle bir olsa.. ay batsa, güneş sönse, nazarlarla beraber gönüller de karanlığa gömülse..
(-) kuvvet gemi azıya alsa, hak kaba kuvvetin paletleri altında kalıp ezilse..
(-) her yerde dişli dişini gösterip gezse, zayıf dilini tutup sessizlik murâkabesine dalsa..
(-) bütün mukavemetsiz ruhlar bir bir yıkılsa ve kalbzedeler üst üste devrilse…
HER ŞEYE RAĞMEN BİZ
(+) 11- duruşumuzu, (değiştirmeden konumumuzun hakkını vermeli)
(+) 12- tavrımızı değiştirmeden konumumuzun hakkını vermeli,
(+) 13– yerimizde durmalı,
(+) 14– herkesin başvuracağı bir güç, (olmalı)
(+) 15– bir ümit kaynağı olmalı
(+) 16– ve sönmeye yüz tutan bütün meş’aleleri yeniden tutuşturmaya çalışmalıyız.
ALLAH’A İNANCIMIZ TAM İSE,
(+) 17– ümit, azim, kararlılık şiarımız olmalı;
(+) 18– millete hizmet de vazifemiz.
(+) 19– O kadar Hakk’a saygı duymalı
(+) 20– ve o denli hayatımızı başkalarının mutluluğu içinde görmeliyiz ki, yemeyip yedirdiğimizi, giymeyip giydirdiğimizi ve kendimize rağmen yaşadığımızı görenler, emanette emin bir kısım kimselerle karşılaşmanın mutluluğunu yaşasınlar.
(+) 21– Biz o denli nezih yaşamalıyız ki; haramlar, gayri meşrular değil hayatımızı, rüyalarımızın ufkunu bile kirletmemeli..
( aslında böyle bir kirlenme, kim bilir belki de hiç beklenmedik şekilde ne irtifa kayıplarına sebebiyet veriyordur..! Konumunun hakkını veremeyip bulunduğu noktadan kayanların iflâh olduğu hiç görülmemiştir. Kaldı ki biz, değil bir kısım dünyevî mülâhazalar, yaşama sevdasını ya da menfaat ve çıkar düşüncesini dahi intihar sayma konumundayız. )
(+) 22– Dahası biz Cennet’i bile kulluğumuza gaye yapmaktan kaçınmalı
(+) 23– ve bütün gönlümüzü Hak rızasının engin vâridâtına bağlayarak şahsî isteklerimize karşı kat’î bir tavır alma durumundayız.
(+) 24– Hiçbir zaman almayı düşünmeden hep vermeli,
(+) 25– geriye döneceğini beklemeden de sürekli ihsanda bulunmalıyız..
(+) 26– ve “Cânan” deyip sefere azmettiğimiz bu kutlular yolunda hiç ama hiç mi hiç “can” sevdasına düşmemeliyiz.
DÜNDEN BUGÜNE BU KUTLULAR YOLUNA BAŞ KOYANLAR
(-) dört bir yanda düşmanlık duygularının körüklendiği,
(-) dost gönüllerin bile vefasızlık edip hasımları sevindirdiği,
(-) varlığını kine, nefrete bağlamış ruhların diş gıcırdatıp hiddetle üzerlerine geldikleri durumlarda bile
(+) 27– ne yeis, ne sarsıntı, ne öfke ne de düşmanca duygularla onlara karşılık vermeyi düşünmemiş;
(+) 28– kötülükleri hep iyilikle savmış;
(+) 29– fena muameleleri hüsnühâl, yumuşak beyan ve farklı ihsanlarla rehabilite ederek, âdeta bütün kırılmaları ve tahribatı tamire çevirmiş
(+) 30– ve yıkma düşüncelerine yapma hamleleriyle mukabelede bulunmuşlardır.
Bu itibarla da –maâzallah– bir gün
(-) ülkede her şey alt-üst olsa,
(-) yığınlar gidip karanlıklara gömülse,
(-) yollar harap olup köprüler yıkılsa;
BU İNSANLAR (KUTLULAR YOLUNA BAŞ KOYANLAR)
(+) 31– paniklemeyi inanç ve iradelerine karşı saygısızlık sayarak
(+) 32– yeis ve durgunluk içinde ölüm görüntüleri sergilemektense, başkalarının yaşama hislerini harekete geçirmek için uçma gayretlerinde bulunacak
(+) 33– ve her hâlleriyle, yürüyebilene yolların açık olduğunu haykıracaklardır.
Ben inanıyorum ki,
BU AZİM KAHRAMANLARINA,
bugün olmasa da yarın mutlaka bir inayet eli uzanacak..
yollarını kesen tipi-boran dinecek..
kar-buz eriyip gidecek ve çevrelerindeki birkaç asırlık o kupkuru çöller Cennetlere dönecek ve mutlaka talih onlara da gülecektir.
(-) Yeis, yol kesen bir gulyabanî, acz ve çaresizlik düşüncesi ise ruhu öldüren birer hastalıktır. 2
Şimdi eğer,
YARINLARIMIZI DÜŞÜNÜYOR VE DİPDİRİ GELECEĞE VARMAYI DÜŞLÜYORSAK,
(!) yolların yürünerek alınabileceğini
(!) ve zirvelere azim, irade ve plânlarla ulaşılabileceğini asla hatırdan çıkarmamalıyız.
(!) Ulaşılmaz gibi görünen zirveler şimdiye kadar defaatle aşıldı; defaatle yüksek tepeler azmin, iradenin ayaklarına yüz sürdü
ve onlarda ulaşılmaz şahikalara ulaşma azmini coşturdu.
Aslında hangi devirde olursa olsun
YÜRÜDÜĞÜ YOLUN,
YÖNELDİĞİ GAYENİN
VE DAYANIP BEL BAĞLADIĞI KUVVETİN FARKINDA OLANLAR
bu şuur ve kendi iç dinamikleri sayesinde tekrar tekrar o zirveleri aşmış ve o şahikalara ulaşmışlardır.
Arz onların ayaklarının altında küçüldükçe küçülmüş,
gökler onların irfanlarına sine açmış,
mesafeler onların gayretlerine selâm durmuş
ve karşılarına çıkan engeller de onları hedefe taşıyan birer köprü hâline gelmiştir..
evet bu babayiğitler karşısında karanlıklar her zaman bozgun yaşamış,
musibetler rahmete inkılâp etmiş,
sıkıntılar kurtuluş yolu olmuş,
tazyikler de birer terakki rampası…
İşte böyle birinin
(+) 34– bugününü bütün bütün yıksalar, o yönelir yarınlara
(+) 35– ve yoluna o kulvarda devam eder; yarınlarını da yok etseler atını mahmuzlar ve öbür günlere koşar. Baş edemezler böyle biriyle ve edememeliler de.
(+) 36– Zira o imanı, azmi, ümidi sayesinde, bozgunlar yaşadığı ya da yıkıldığı durumlarda bile hep bir başka muvaffakiyet ve zaferin projeleriyle serinlemiştir.
(+) 37– Ve yine böyle biri, önünde kinlerin, nefretlerin kudurup durduğu, ufkunu üst üste karanlıkların sardığı anlarda bile asla ümitsizliğe düşmemiş
(+) 38–ve paniğe kapılmamıştır.
ZİRA O, NE SADECE DÜN, NE BUGÜN NE DE YARINDIR.
O bütün bu zamanların hepsine sözünü geçirme konumunda bir “SAHİBÜLVAKT” VE BİR “İBNÜZZAMAN”DIR.
O Bilir yaşadığı zamanın dilini, bildiği gibi dinin ruhunu, Kitab’ının esrarını.
O Görüldüğü ve hissedildiği her yerde hatırlatır Saadet Çağı’nın insanlarını.
O, duyguları, düşünceleri, iffeti, ismeti, vefası, sadakati ve eğilip bükülme bilmeyen sağlam karakteriyle âdeta granitten bir âbide gibidir;
O çevresinde her şey üst üste devrilse –alimallah– tırnak kadar bir parçası dahi kopup düşmez.
ÖYLE ÜMİT EDİYORUZ Kİ;
işte bu sağlam karakter sayesinde,
(!) bugün olmasa da yarın mutlaka, hicranla yanan sinelerin hicranı dinecek,
(!) asırlardan beri iki büklüm yaşayanlar bellerini doğrultarak var olduklarını haykıracak,
(!) zulmetlere yenik ruhlar dirilip çevrelerini saran karanlıkları kovacak
(!) ve herkes olağanüstü bir gayret ve performansla kendi ruh ve mânâ köklerinin kılavuzluğunda bütün engelleri aşarak, özüyle bütünleşip talihinin zirvesine ulaşacaktır.