NUR PENCERESİNDEN “SALİH AMEL”

RİSALE-İ NUR MÜZAKERESİ;

“Amelinizde Rıza-i İlahî Olmalı.”

“Eğer O Razı Olsa, Bütün Dünya Küsse Ehemmiyeti Yok. Eğer O Kabul Etse, Bütün Halk Reddetse Tesiri Yok.”

GİRİŞ:

23 ARALIK 2018 BAMTELİ: “KELÂM, KUDRET ve CUMA YAMAÇLARI”

İman… Sonra sâlih amel yapmak, içine gıll u gış karıştırmadan; onu riyâ, süm’a, ucub ve fahir ile kirletmeden.

Amelinizde rıza-i İlahî olmalı. Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.”

İhlas Risalesinde geçen zebercet beyanlardan bir beyan…

Amel-i sâlih… Esasen “sâlih” demek, sağlam, katışıksız, dupduru, berrak, pırıl pırıl demektir. “Sütten çıkmış ak kaşık!” filan dersiniz ya, bu meseleyi sadece belki bir yönüyle ifade ediyor; onun ötesinde bir şey. Öyle bir amel-i sâlih; asla içine bir şey karıştırmadan, içine kendini karıştırmadan, kendi zevklerini karıştırmadan, cismanî arzularını karıştırmadan, makam düşüncesini karıştırmadan, mansıp düşüncesini karıştırmadan, marifet düşüncesini -dünyevî marifet düşüncesini- karıştırmadan, maharet düşüncesini karıştırmadan, alkış düşüncesini karıştırmadan, riya düşüncesini karıştırmadan, süm’a düşüncesini karıştırmadan… Allah, Allah olduğu için Allah’a ibadet etmek. Buna “taabbüdîlik” deniyor. Yani, o meseleyi arka planı ile biz bilemeyiz; fakat Cenâb-ı Hak emrettiği için o meseleyi yapma mecburiyetindeyiz. Ve yaparken de onu ihlas ve ihsan ruhuna bağlı olarak yapmalıyız.

***

RİSALE-İ NUR’DA “SALİH AMEL” 

ÖZETLE

1)-  “Ey nefis! Eğer takva ve salih amel ile Hâlık’ını razı etti isen, o kâfidir; halkın rızasını tahsile lüzum yoktur”…

2)-  “Kur’an-ı Hakîm iman ve salih amel ile insanı aşağıların en aşağısına düşmekten korur ve yücelerin en yücesi olan âlâ-yı iliyyin mertebesine çıkarır.”…

3)- “Salih amel ikidir: Biri müspet ve iradî, diğeri menfî ve çaresizlik içinde zaruri..”

4)- “Kur’ân, salih amelleri ve takvayı tek tek zikretmez..”

5)-  “Risale-i Nur yüzer kat’î delillerle ispat etmiştir ki; Salih amellerin her birisinde bir manevî lezzet var.”

6)- “Meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı salih ameller ve hayırlı işler daha kıymetli, daha sevaplıdır.”

7)- “Salih amellerin ücretleri, meyveleri, nurları berzahta (kabir âlemi), Âhiret’tedir.”

8)- “Din, imanın tesiriyle salih amel noktasında herkesin başında her zaman bir yasakçıyı bulundurur.”

9)-  “İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim, a’mâl-i saliha (salih amel)dir.”

10)- “Eğer bu iki mütekabil kuvvetler, (takva, sâlih amel) bir seviyede olabilseydi, bahis mevzuu tahriplerin tamirinde mucizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.”

1)-Ey nefis! Eğer takva ve salih amel ile Hâlık’ını razı etti isen, o kâfidir; halkın rızasını tahsile lüzum yoktur”…

“Yaratan’ı razı etti isen, o kâfidir; halkın rızasını tahsile lüzum yoktur

Ey nefis! Eğer takva ve salih amel ile Hâlık’ını razı etti isen, o kâfidir; halkın rızasını tahsile lüzum yoktur. Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır. Bununla birlikte, ikinci şıkkı takip etmekte [halkın rızasını talepte] gizli şirk olduğu gibi, onu elde etmek de mümkün değildir. Evet, bir maslahat için sultana müracaat eden adam, sultanı razı etmiş ise, o iş görülür. Etmemiş ise halkın lehte aracılık yapmasıyla çok zahmet olur. Her halükârda yine sultanın izni lâzımdır. İzni de rızasına bağlıdır.”

MESNEVÎ-İ NÛRİYE, “ZERRE”, S. 172.

2)-Kur’an-ı Hakîm iman ve salih amel ile insanı aşağıların en aşağısına düşmekten korur ve yücelerin en yücesi olan âlâ-yı iliyyin mertebesine çıkarır.”…

Hem daha önce beyan edildiği gibi, dalâlet yolunda insan aşağıların en aşağısı olan esfel-i safilîn mertebesine öyle bir düşer ki, hiçbir medeniyet, hiçbir felsefe ona çare bulamadığı ve hiçbir beşeri ilerleme ve ilmî mükemmellik insanı o derin karanlık kuyudan çıkaramadığı halde, Kur’an-ı Hakîm iman ve salih amel ile onu aşağıların en aşağısına düşmekten korur ve yücelerin en yücesi olan âlâ-yı iliyyin mertebesine çıkarır. İşte, kesin delillerle çıkaracağını ispat ediyor ve o derin kuyuyu manevî yükselişin basamaklarıyla ve ruhi mükemmelliğin donanımıyla dolduruyor.1

Dost ve ahbap eğer iman ve salih amel sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın dostları iseler, 2 sırrınca onları sevmek de Hakk’a aittir.

(1) Bkz. İnşikak sûresi, 84/25; Tîn sûresi, 95/5-6; Asr sûresi, 103/2-3.

(2) “İçte duyulacak sevgi, Allah için olmalıdır.” ‘Allah için sevmek ve nefret etmek’ bazı hadislerde amellerin en faziletlisi sayılmış;* bazı hadislerde de imanın en güçlü bir bağı olduğuna dikkat çekilmiştir.**

* Ebû Dâvûd, sünnet 2; Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 5/146; el-Bezzâr, el-Müs-ned 9/461.

**et-Tayâlisî, el-Müsned s.101; İbni Ebî Şeybe, el-Musannef 6/170, 172, 7/80.

SÖZLER, OTUZ İKİNCİ SÖZ, ÜÇÜNCÜ MEVKİF

3)-Salih amel ikidir: Biri müspet ve iradî, diğeri menfî ve çaresizlik içinde zaruri..”

Hem nefsimizden senede yalnızca bir ay oruç istedi. Nefsimize acıdık, kefaret olarak beş sene zorla oruç tutturdu.

Kendi verdiği malın kırkta ya da onda birini zekât olarak istedi. Cimrilikle zulmettik, haram karıştırdık, irademizle vermedik.

O da bizden aldı birikmiş zekâtı, haramdan da kurtardı. Amel, cezanın cinsidir. Ceza da amelin cinsinden. Salih amel ikidir:

Biri müspet ve iradî, diğeri menfî ve çaresizlik içinde zaruri. Bütün elem ve musibetler, salih amellerdir, lâkin menfî ve zaruri. Hadis teselli verdi.1

(1) İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyuruyor: “Müminin her durumu hayırdır, bu durum başka hiçbir kimse için sözkonusu değildir. Şöyle ki, onu sevindiren bir şey olsa şükreder, onun için hayır olur. Ona herhangi bir zarar dokunsa sabreder onun hakkında yine hayır olur.” (Müslim, zühd 64; Darimî, rikâk, 61; Müsned 4/332, 5/24)

SÖZLER, EDDAİ

4)-Kur’ân, salih amelleri ve takvayı tek tek zikretmez..”

Kur’ân, salih amelleri ve takvayı tek tek zikretmez, [genel manâda salih amelden ve takvadan bahseder]. Böyle yapmakla, bir amelin salih olup olmamasında şartların tesirini nazara vermiş olur. Onun, böyle kısa bahsetmesi, aslında uzun bir açıklamadır. Sükûtu, uzun bir sözdür.

Hasletlerin yerleri değişse, mahiyetleri değişir. Bundandır ki Kur’ân-ı Kerim, sâlih ameli mutlak zikreder; isim isim anmaz.

SÖZLER, “LEMEÂT”, S. 791.

5)- “Risale-i Nur yüzer kat’î delillerle ispat etmiştir ki; Salih amellerin her birisinde bir manevî lezzet var.”

Üçüncü Nükte: Meşrû dairedeki lezzetlerle yetinilmeli; hem, dünya hayatında da hakikî lezzet, iman ve salih ameldedir.

Hem kat’iyen biliniz ki, bu dünya hayatında hakikî lezzet, iman dairesindedir ve imandadır. Ve salih amellerin her birisinde bir manevî lezzet var. Ve dalâlet ve sefahette, bu dünyada dahi gayet acı ve çirkin elemler bulunduğunu Risale-i Nur yüzer kat’î delillerle ispat etmiştir. Âdeta imanda bir Cennet çekirdeği ve dalâlette ve sefahette bir Cehennem çekirdeği bulunduğunu ben kendim çok tecrübelerle ve hadiselerle aynel-yakîn (bizzat görme kesinliğinde) görmüşüm ve Risale-i Nur’da bu hakikat tekrar ile yazılmış.

KASTAMONU LÂHİKASI, S. 95.

6)- “Meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı salih ameller ve hayırlı işler daha kıymetli, daha sevaplıdır.”

 Fakat, madem (İşlerin hayırlısı, en zor olanlarıdır.) sırrıyla, meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı salih ameller ve hayırlı işler daha kıymetli, daha sevaplıdır. O sıkıntı ve o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde sevinçle şükretmek gerektir

KASTAMONU LÂHİKASI, S. 105.

7)- “Salih amellerin ücretleri, meyveleri, nurları berzahta (kabir âlemi), Âhiret’tedir.”

Bu dünya, hizmet yurdudur; ücret almak yeri değildir. Salih amellerin ücretleri, meyveleri, nurları berzahta (kabir âlemi), Âhiret’tedir. O bâki meyveleri bu dünyaya çekmek ve bu dünyada onları istemek, Âhiret’i dünyaya tâbi etmek demektir. O salih amelin ihlâsı kırılır, nuru gider. Evet, o meyveler istenilmez, niyet edilmez. Verilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.

KASTAMONU LÂHİKASI, S. 105.

8)- “Din, imanın tesiriyle salih amel noktasında herkesin başında her zaman bir yasakçıyı bulundurur.”

Ben de derim ki: “Din yalnız iman değil belki amel-i salih dahi dinin ikinci cüzüdür. Acaba katl, zina, sirkat, kumar, şarap gibi hayat-ı içtimaiyeyi zehirlendiren pek çok büyük günahları işleyenleri onlardan men’etmek için yalnız hapis korkusu ve hükûmetin bir hafiyesinin görmesi tevehhümü kâfi gelir mi? O halde her hanede, belki herkesin yanında daima bir polis, bir hafiye bulunmak lâzım gelir ki serkeş nefisler kendilerini o pisliklerden çeksinler. İşte Risale-i Nur amel-i salih noktasında, iman canibinden, herkesin başında her vakit bir manevî yasakçıyı bulundurur. Cehennem hapsini ve gazab-ı İlahîyi hatırına getirmekle fenalıktan kolayca kurtarır.”

ŞUALAR, “12. ŞUA”.

9)-İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim, a’mâl-i saliha (salih amel)dir.”

İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim, a’mâl-i saliha (salih amel)dir. Salih amel ise, insanların maddî ve manevî hukukuna tecavüz etmemek ve Allah’ın hukukunu hakkıyla yerine getirmekten ibarettir. Yabancılardan alınan maddî bilgiler, san’at ve terakkiyata ait ise lâzımdır; sefahete dair ise muzır (zararlı)dır.

MESNEVÎ-İ NÛRİYE, “HUBAB”.

10)-Eğer bu iki mütekabil kuvvetler, (takva, sâlih amel) bir seviyede olabilseydi, bahis mevzuu tahriplerin tamirinde mucizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.”

Bu zamanda tahrip ve menfî cereyanlar dehşetlendiği için, takva bu tahriplere karşı en büyük esastır. … Büyük günahlar içinde sâlih amelleri ihlâsla yapabilme az görülür bir şeydirSonra, takva içinde bir nev’i amel-i sâlih var. Çünkü bir haramın terki, vaciptir. Bir vacibi işlemenin çok sünnetlere denk sevabı vardır. Binler günahın hücum ettiği böyle zamanlarda yüz günahı terketmekle yüzlerce vacip işlenmiş oluyor. Bunlar, niyet ile, takva adıyla, günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli sâlih amellerdir.

Risale-i Nur talebeleri, bu zamanda en mühim vazifelerinden olarak, tahriplere ve günahlara karşı takvayı esas tutup davranmalıdırlar. Madem şimdiki içtimaî hayat tarzında her dakika insan yüz günahla karşı karşıya geliyor, elbette takva temelinde onlardan kaçınma niyetiyle bu günahları işlememek, yüzer sâlih amel işlenmiş demektir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiri pek harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler, (yani, bir yanda takva, diğer yanda sâlih amel) bir seviyede olabilseydi, bahis mevzuu tahriplerin tamirinde mucizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.

KASTAMONU LAHİKASI