YENİ UFUKLARA AÇILMAK İÇİN
“DERİN DÜŞÜNMENİN” ŞİFRELERİ-3
ÖZETLE:
1)- Yeni insan modeline bir kalb, ruh ve düşünce insanlarına ihtiyaç var.
2)- Yâd-ı Cemil Bir Hicret Nesli ve gönül enginliğine sahip, derin düşünen ve “esrâr-ı derun”u keşfeden insanların hislerine muttali olabilme
3)- Gidilen yerlerde yaşadığımız Dünyayı Doğru Okuma
4)- Bu Çağın Kudsîleri dünyanın dört bir yanına dağılarak kendi düşünce atkıları herkesten kabul görecek bir dantelâ örmeli
5)- Günümüz Karasevdalıları kendi düşünce safvetlerini bulandırmamalı
6)- Metafizik gerilim içinde tutacak ve canlı kılacak kitaplar okumak.
7)- Her türlü düşünce ve anlayışı, yeniden kurcalayacak inkılâpçı ruh gerekiyor.
8)- Düşünce, Aksiyonun Bağrında İnkişaf Eder
9)- Müstakim Düşünceler _ Müstakim Davranışlar Doğurur
10)- Düşünce enginliğine ulaşma ve Ortak Akıl
11)- Müzakere ederek bu duygu ve düşüncelerde derinleşmeyi hedef alan insanlar
12)- Adanmışın sahip olduğu değerleri, mübarek ve mukaddes düşüncelerini koruma altına almak için beraberlikler tesis etmeleri
—
1)- Yeni insan modeline bir kalb, ruh ve düşünce insanlarına ihtiyaç var.
Bunun için bir kalb, ruh ve düşünce insanlarına ihtiyaç var. Evet, dünya çapındaki bu ciddî değişiklik ancak yeni bir insan modeliyle gerçekleşebilecektir.
Yeni insan, düşüncesiyle hür, iradesiyle hür, tasavvurlarıyla hür ve hürriyeti de Allah’a kulluğu ölçüsündedir. O, başkalarına benzeme ve özenmeye değil, kendi kendine benzeme ve tarihî dinamikleriyle bezenme peşindedir.
Yeni insan düşünen, araştıran, inanan, ruhaniyata açık ve ruhanî zevklerle dopdolu bir madde-mânâ insanıdır. O, kendi dünyasını kurma yolunda azamî derecede çağının imkânlarından yararlanmanın yanında, kendi millî ve mânevî değerlerine de sahip bir kapasite ve karakter insanıdır.
O, şanlı geçmişindeki inananlar gibi inanır, onlar gibi düşünür, onlar gibi soluklanır ve onlar gibi yürür elinde meşale karanlıkların bağrına.. nurla oturur kalkar, ışıkla hasbihâl eder ve hep Hak dostları gibi soluklanır.
Bunları yaparken de, derin bir vefa hissiyle, bir lahza bile hak düşüncesinden ayrılmaz ve hakkı tutup kaldırmak için her gün kim bilir kaç defa ızdırapla iki büklüm inler durur. [1]
—
2)- Yâd-ı Cemil Bir Hicret Nesli ve gönül enginliğine sahip, derin düşünen ve “esrâr-ı derun”u keşfeden insanların hislerine muttali olabilme
(SORU: Muhterem Efendim! Hizmet mülâhazasıyla dünyanın değişik yerlerine giden muhacirler hatırınıza geldiğinde, gözlerinizde tüllendiğinde neler hissediyorsunuz? Lütfeder misiniz? ) Zira bu bir vefa borcudur. Bu sebeple keşke daha derin hisseden insanların mülâhazalarını alma imkânı bulabilseydik.
Evet, keşke dış görünüşleri ve duruşları itibarıyla sathî görünen fakat aslında gönül enginliğine sahip, derin düşünen ve “esrâr-ı derun”u keşfeden insanların hislerine muttali olabilseydik.
O zaman hicret mevzuundaki aşk u heyecanımızı kamçılama, şevk u iştiyakımızı daha bir artırma imkânı bulabilirdik. Hani bir menkıbede anlatılır: Camide namaz kılmakta olan bir şahsın içinden, “Acaba şu camide ehlullahtan kimse var mıdır?” diye geçer. Selâm verdikten sonra yanındaki ona dönüp der ki: “Sadece bu safta on tane var.”
İşte bu menkıbede olduğu gibi, sathî görünen ama derinlerden derin o derûnî insanların hissiyatlarını alabilsek herhâlde hicret istikametindeki heyecanlarımızı tetiklemiş ve şevk u iştiyakımızın debisini daha bir artırmış olurduk.
Fakat kim bilir belki bizim söylediklerimiz de işte bu seviyedeki kalb ve kalem erbabını harekete geçirir, geçirir ve onlar da “vira bismillâh” deyip bu husustaki engin hislerini umumun istifadesine sunarlar.
…
Hafizanallah, bir kere hayatın geçici ve câzibedar güzellikleri, rahat ve refah içinde yaşama arzusu bizi çekip –Erzurumluların tabiriyle– “gırgap” ederse çoğumuz kendimizi düşünür hâle gelir, nasıl daha rahat yaşarım endişesine kapılır ve kabrin ötesinde bize faydası olmayan daha başka dünyevîliklere yelken açarız. Hayır, muvakkat hayat böyle beyhude tüketilmemeli, onunla müebbed/ebedî hayatın planı, projesi yapılmalı, blokajı atılmalıdır. Allah ömür ve imkân verdikçe de o temelin üzerine bir şeyler inşa etmenin yolları aranmalıdır.[2]
—
3)- Gidilen yerlerde yaşadığımız Dünyayı Doğru Okuma
“İçinde yaşadığınız dünyayı doğru okuma da derin düşüncenin bir başka boyutudur. Günümüzün Hizmet gönüllüleri dünyanın yüz yetmiş ülkesine açılım gerçekleştirmiştir. Bu demektir ki onlar yüz yetmiş ayrı kültür ortamında neş’et etmiş insanlarla birlikte oluyorlar. Gidilen yerlerdeki muhataplar bir yere kadar sizi kabullenebilirler; fakat bir noktadan sonra kültür ve düşünce farklılığından doğan çatışmalar olabilir. Mesela gittiğiniz ülke insanları sizin bir asimilasyon peşinde olduğunuz vehmine kapılabilirler. İşte bütün bu mevzuların önceden doğru değerlendirilmesi, bu konularda atılacak adımlarla ilgili doğru kararların verilmesi ve başkalarında endişe uyarabilecek tavır ve davranışlardan sakınılması gerekir.”
—
4)- Bu Çağın Kudsîleri dünyanın dört bir yanına dağılarak kendi düşünce atkıları herkesten kabul görecek bir dantelâ örmeli
Evet, bu çağın kudsîleri dünyanın dört bir yanına dağılarak insanî normlar üstünde bir fevkalâdelikle vazifelerini yapıyorlar.
Öyle ki, kendi duygu, kendi düşünce atkıları üzerinde, bütün insanlık tarafından kabul görecek bir dantelâ örüyorlar ve insanlığa yeni bir kültür anlayışı sunuyorlar.
Bu arada, kitle iletişim araçları da -inşâallah- bu işe hız kazandıracaktır. Ama kat’iyen unutmayalım ki, evvel ve âhir bu iş, gücünü tebliğden ziyade temsilden, yani anlatılanların yaşanılmasından alacaktır. [3]
—
5)- Günümüz Karasevdalıları kendi düşünce safvetlerini bulandırmamalı
İnanan insanlar, kendi inanç dünyalarının enginliğinde bir hayat sürmeyi isteyebilirler. Fakat unutulmamalıdır ki, böyle bir duygu asla maksad-ı aslî veya gaye-i hayal olamaz.
… Ayrıca 5-10 yıl sonra Müslümanlığı cihana duyuracak olan o alperenler, herhangi bir beklenti içinde olmamışlardır. Onlar, çok ağır şartlar altında mücadelelerini gerçekleştirirken, niyetlerini bulandıracak mülâhazalar içine hiç mi hiç girmemişlerdir.
O hâlde, her şeylerinde onları örnek alma azim ve niyetinde bulunan günümüz karasevdalıları, bu türlü kendilerini ilgilendirmeyen gereksiz mülâhazalarla, kendi düşünce safvetlerini bulandırmamalı, imana ve Kur’ân’a hizmet etrafında himmetlerini yoğunlaştırmalı, her şeylerini Allah’ın rızasını kazanma etrafında bir dantela gibi işlemelidirler.
Kaldı ki, zaten aksi düşünce, –hâşâ– Allah ile pazarlık mânâsına gelmektedir. Yani “Ben bu şekilde çalışırsam, yaşayacağım hayat da böyle böyle olur ve olmalı…” gibi, kulluk anlayışına olabildiğince ters, yakışıksız şeyler içine girilir. Ve tabiî ki, bir kere böyle bir fasit daireye giren insanın da artık ondan kurtulması çok zordur. [4]
—
5)- Sıkıştığımız zaman o mihnetkeşlerin hayat safahatını gözlerimizin önüne sermeli, duygu ve düşünce dünyamızı yeniden hallaç etmeli
Hâsılı, sıkıştığımız zaman o mihnetkeşlerin hayat safahatını gözlerimizin önüne sermeli, duygu ve düşünce dünyamızı yeniden hallaç etmeli, onların bulunduğu âleme girip, onların seslerini soluklarını duymalıyız.
Hz. Üstad’a kadar gelen çilekeşler, o ve onun ilk saftaki has talebeleri kulağımıza “sebat” deyip fısıldayıp geçmeliler. Zübeyr Gündüzalp’in Afyon’da idamla yargılanacakları zaman yaptığı, dağları bile paramparça edecek müdafaası ne müthiştir ve bize metanet fısıldayan ne muhteşem bir hitabedir! Rabbim, çok kıymetli, çok pahalı, gerçek değerini sadece kendisinin bildiği ebediyetler değerindeki bu hazineyi bize gerçek değeriyle değil, altından kalkabileceğimiz karşılığıyla lütfeylesin! [5]
—
6)- Metafizik gerilim içinde tutacak ve canlı kılacak kitaplar okumak.
“Bizi her zaman metafizik gerilim içinde tutacak ve canlı kılacak kitaplar okumak. Evet, ilklerin o şanlı hayat-ı seniyyelerinden tutun da, bu yolda bizlere örnek olan daha nicelerin düşünce ufuklarını ancak onların hayatlarını okuyarak, anlayarak elde edebilir ve ülfetlerin, ünsiyetlerin boğucu atmosferinden, dünyanın cazibedar güzelliklerinden kurtulabiliriz”.[6]
—
7)- Her türlü düşünce ve anlayışı, yeniden kurcalayacak inkılâpçı ruh gerekiyor
Bu önemli misyon için de yine inkılâpçı ruh gerekiyor. Onlar, şu anda mevcut her türlü düşünce ve anlayışı, İslâmî meseleler dahil, yeniden kurcalayacak, Kitap ve Sünnet’le tespit edilmiş nassların dışında her şeyi bu yeni anlayışla değerlendirmeye tâbi tutacaklardır. İşte böyle yapıldığı takdirde, biz de ilim adına düal yaşamaktan kurtulmuş olacağız. Buna nasıl hayır denilebilir ki? Şu kâinat Allah’ın kudret, irade, meşîet ve ilmiyle meydana gelmiş kitaptır. Kur’ân-ı Kerim de bu kâinat kitabı adına bir beyandır. Bu iki kitap arasında, esas itibarıyla herhangi bir zıtlık söz konusu değildir. Bizim de yakalanmasını istediğimiz anlayış işte budur. Bu gerçekleştirildiğinde çağ aşılmış olacaktır.
…
Bu ise ancak, bütün İslâmî meselelerin akademik seviyede ele alınmasıyla mümkündür. Avamca düşünce ve avamca görüşlerin bu vadide bir şey vaadedeceklerine ihtimal vermek ihtimallerin en zayıfıdır. [7]
—
8)- Düşünce, Aksiyonun Bağrında İnkişaf Eder
Ruhumuzu ikame için yazılmış olan elimizdeki eserlerin iyi okunması, orada verilen mesajların bugünkü dünyamız adına ifade ettiği mânâların, yarınki ve öbür günkü hayatımız adına gösterdiği hedeflerin iyi anlaşılması, bizim için nasıl bir dünya resmettiğinin iyi analiz edilmesi de çok önemlidir. Hazreti Pîr-i Mugân, mevcutla iktifanın dûn himmetlik olduğunu ifade etmiştir.
Bu açıdan biz, elimizdeki kaynakları okurken, sürekli “Acaba buradan daha başka ne türlü mânâlar çıkartabiliriz?” düşüncesiyle okumalıyız. Meseleyi sadece çay ve kahve sohbetlerine bağlama eksik bir yaklaşımdır. Önemli olan o eserleri ciddi bir müzakereyle ele almak ve onların geleceğimiz adına gösterdiği hedefleri görebilmektir.
…
Fakat bütün bunların da aksiyonla birlikte yürütülmesi gerekir. Eğer düşünceler aksiyon hâline getirilebilirse, daha rasyonelce kararlar alınabilecektir. Pratik hayatta bir karşılığı olmadıktan sonra ütopya yazarları gibi masa başında, oturulan yerden parlak dünyalar resmetmenin kimseye bir faydası yoktur. Bugüne kadar nice parlak fikirler ortaya atılmış fakat bunlar pratiğe dökülemediği için iki adım gitmeden ışığını kaybetmişlerdir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de imandan bahsedilen hemen her yerde amel-i salihe de yer verilmek suretiyle, aksiyon ve düşüncenin birlikte götürülmesi gerektiğine işarette bulunulmuştur.[8]
—
9)- Müstakim Düşünceler _ Müstakim Davranışlar Doğurur
Bu sebepledir ki, müstakim düşünceyi temsil eden insanlar, başkalarının ortaya attıkları tutarsız ve asılsız isnatlar karşısında asla değişmemeli –elbette ki iftiralar karşısında, tavzih, tashih, tekzip ve hatta tazminat hakkını kullanma her zaman için mahfuz– ve hep iffet ve ismetlerini muhafaza gayreti içinde olmalıdırlar.
Evet, biz sürekli müstakim düşünmeliyiz ki, bu nazarî düşünce üzerine bina edeceğimiz amel ve fiiller de müstakim olsun.
Yoksa esen her fırtınayla birlikte biz de başımızı alır bir tarafa savrulursak, yürüdüğümüz güzergâhı kaybeder, patikalara düşer ve neticede yolunu yitirmiş insanlar gibi yol kaybına maruz kalırız. [9]
—
10)- Düşünce enginliğine ulaşma ve Ortak Akıl
Bizim aklımıza gelen fikir ve düşünceler vahiy mahsulü olmadığından bunlar her zaman kendi geçmiş bilgi birikimimizle maluldür. Yani dimağımızda bulunan bir kısım yanlış bilgiler her zaman için bizi yanlış analiz ve sentezlere sevk edebilir. Şahsî içtihat ve istinbatlarımızda yanılabiliriz. Ortaya koyduğumuz bir kısım düşünceler her zaman, herkes için geçerli olmayabilir. Bu açıdan ulaştığımız fikirlerin, gelecekle ilgili plân ve projelerimizin tashihe ihtiyacı olabileceğini düşünmek, onları meşverete arz etmek de düşünce enginliğine ulaşma adına çok önemli bir husustur.
—
Çünkü düşünülen mevzuların hayata taşınması ve bu arada zaruri olarak bir kısım açılımlarla karşı karşıya kalınması, işin içindekileri daha derin düşüncelere çekip götürecek ve böylece başlangıçtaki icmalî düşünceler, sarsılmayan blokajlara oturacaktır. İşte gerek icmalî gerek tafsilî olsun, aksiyona dâyelik yapan bütün niyet ve düşüncelerimizde bağlı kalmamız gereken en önemli esas, fikir iffetidir. Bu itibarladır ki, fikir iffetine sadık kalmayı karakterimizin bir gereği gibi görmeli ve şartlar ne olursa olsun onu gözümüz gibi korumalıyız.
—
11)- Müzakere ederek bu duygu ve düşüncelerde derinleşmeyi hedef alan insanlar
Sohbet, duygu ve düşüncelerini karşılıklı müzakere ederek bu duygu ve düşüncelerde derinleşmeyi hedef alan insanların kurdukları arkadaşlıktır. Zaten hadiste de “tezâkür” ifadesi kullanılır ki, o da bu mânâyı teyit etmektedir.
Bu arkadaşlıkta her zaman bir ülkü ve ideal birliği söz konusudur ve yürekler aynı duygu ve heyecanla, hep aynı meseleler etrafında çarpmaktadır. Böyle bir beraberlikte tam bir vahdet-i ruhiye söz konusudur. Aralarında aynı heyecan yaşanmakta; başkalarının lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olunmaktadır. Durum böyle olunca, tehlike anında ayrılıp giden, zoru görünce bulunduğu yeri terk eden insanların bir araya gelişi, kesinlikle bizim tarif ettiğimiz şekilde bir arkadaşlık değildir. Ona dense dense “yığın” denir…
…
Bu açıdan bizim arkadaşlığımız enginliklere açık, zengin ve çok derinlikleri olan bir arkadaşlıktır. O aynı duygu, aynı düşünce, aynı davayı kucaklayan ve aynı şeyleri paylaşan insanların bir araya gelmeleriyle gerçekleşen, Zât-ı Ulûhiyet’i müzakere, İnsanlığın İftihar Tablosu’nu yâd etme, tevhid, tehlil, tesbih, tahmidle derinleştiren bir sohbet arkadaşlığıdır. Nasihat da bu sohbetin hayatî ve çok önemli yanlarından biridir. [10]
—
12)- Adanmışın sahip olduğu değerleri, mübarek ve mukaddes düşüncelerini koruma altına almak için beraberlikler tesis etmeleri
Diğer bir yaklaşımla râbıta, maddî-mânevî, muhtemel ya da muhakkak saldırı ve ızrarlara karşı, din ve dince mukaddes sayılan şeylerin muhafazasına kendini adama demektir. Daha geniş bir çerçevede ise, bölünmez, parçalanmaz, kopmaz bir bütünün bünyân-ı mersûs hâline gelip sonra da bu yek vücut heyetin, İslâm’ın harîm-i ismetine uzanacak ellere karşı fevkalâde bir hassasiyet ve titizlikle mukabelede bulunması da diyebiliriz.
Bunun değişik konulardaki tezahürü farklı farklıdır; meselâ askerlerin, hudut toprağımıza göz diken kimselere karşı, nöbet tutmaları bir râbıtadır. İşte böyle bir râbıtanın, –bu esasları bize anlatan Sâhib-i Şeriatin beyanlarına göre– bir saati bir sene ibadet yapmaya eş değerdir.
Bir ülke insanının, sahip olduğu değerleri, mübarek ve mukaddes düşüncelerini koruma altına almak için beraberlikler tesis etmeleri, dinî, millî kimliklerini koruma mücadelesi vermeleri veya iç ve dış tehditlere karşı kitleleri uyarmaya çalışmaları irşat platformunda bir râbıtadır.[11]
….
İSTİFADE EDİLEN KAYNAKLAR
[1] ENGİNLİĞİYLE BİZİM DÜNYAMIZ_ YENİ TEKEVVÜN VE YENİ İNSAN MODELİ
[2] CEMRE BEKLENTİSİ_ YÂD-I CEMİL BİR HİCRET NESLİ
[3] PRİZMA-2_ İSLÂM’I TEBLİĞ VE KİTLE İLETİŞİM VASITALARI
[4] PRİZMA-1_ İSLAM VE REAKSİYONER ÇIKIŞLAR
[5] PRİZMA-2 _BİR KERE DAHA TEBLİĞ USÛLÜ
[6] PRİZMA-1_ TEMEL DİNAMİKLERİ İLE AKSİYON
[7] PRİZMA-1_ KÜLTÜR HAYATIMIZ ADINA BEKLENTİLER
[8] YOLUN KADERİ_ DÜŞÜNCE, AKSİYONUN BAĞRINDA İNKİŞAF EDER
[9] MEFKURE YOLCULUĞU_ FİKİR İFFETİ
[10] PRİZMA-1 _ KUDSİLER VE SOHBET
[11] PRİZMA-4 _ RÂBITA