PEYGAMBER YOLUNDAKİ ADANMIŞIN

FİTNEYE VE ŞİDDETE KARŞI

DURUŞUNUN ŞİFRELERİ

KAYNAK: SON İKİ HAFTANIN BAMTELİ

1-Bamteli:  RAMAZAN’LA KURTULUŞ VE ŞİDDETE KARŞI DURUŞ  13/05/2018

2-Bamteli:  FİTNE VE HÂBİL TAVRI   06/05/2018

ÖZETLE

  1. MEŞRÛ YOLLARIN DIŞINDA YOL ARAMAMALI..

            1.1. İSTİKÂMET İÇİNDE OLMALI..

     1.2. O, YOL DEĞİŞTİRMEMELİ,

            1.3. YANLIŞ GÜZERGAHLARA SAPMAMALI..

            1.4. MAKYAVELİSTÇE HAREKET  ETMEMELİ..

  1. MUKABELE-İ Bİ’L-MİSİL KÂİDE-İ ZÂLİMÂNESİNDE BULUNMAMALI..

        2.1. DOĞRU YÜRÜDÜĞÜNDEN DOLAYI ÖLDÜRSELER BİLE, EL KALDIRMAMALI..  

2.2. KUR’AN’IN ELMAS DÜSTURLARI İLE MUKABELE ESAS VE DÜSTUR edinmeli

2.3. DENÂETE DÜŞMEMELİ.

2.4. AYNI MUKABELEYE BAŞVURMAMALI

2.5.  “USÛL-İ HAMSE” /“USÛL-İ SİTTE” diyorlar, bir cana kıysınlar, MUKABELEDE BULUNMAMAK LAZIM.

 2.6. BU YOL, PEYGAMBERLER YOLU…

  1. HEP PEYGAMBERLER YOLU’NDA YÜRÜMELİ..

3.1. EFENDİMİZ’E, TARİHİN HİÇBİR DÖNEMİNDE YAPILMAYAN KÖTÜLÜKLER YAPILMIŞ.

3.2. Fakat O, elini kaldırmadı, MUKABELE-İ Bİ’L-MİSİLDE BULUNMADI.

3.3. Hâbil gibi hareket etmiş.

3.4. HÂBİL GİBİ HAREKET ETMELİ, KÂBİL GİBİ DAVRANMAMALI

3.5. MUZTARR KALDIĞI ZAMAN, “Yenik düştüm Allah’ım!  Yardım et!” diyor.

3.6. TARİH BOYU HEP CEREYAN EDEGELMİŞ;

3.7. BİZE BİR TENBİH İDİ; “DİKKAT EDİN BUNLARA!..

3.8. HEP, KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE SAVDILAR. DAYANAKSIZ İÇTİHATLARI DEĞİLDİ.

  1. FİTNE YE KARŞI MÜMİN CE DURUŞ

 4.1. İNSANLARI BİR DE O YOLLARLA KARALAMAYA ÇALIŞABİLİRLER.

4.2. “FİTNE”nin imtihan, meşakkat, sıkıntı, bela, musîbet, rezalet ve azap gibi mânâları vardır.

4.3. MESELEYİ BÜTÜNCÜL BİR NAZAR ile değerlendirdiğiniz ZAMAN

4.4. Bu türlü şeyleri yapabilecekleri adına BİRER REFERANS MAHİYETİNDE.

4.5. HER ŞEYİ YAPMAYA KARARLI GÖRÜNÜYORLAR.

4.6. “SANA KATİYEN ELİMİ UZATMAM” …BUNU BÜYÜK ÖLÇÜDE, SEN, SENİN ARKADAŞLARIN SERGİLEDİ …

4.7. MUSİBETİ İKİLEŞTİRMEDEN ÇÖZÜN. Musibeti tek başına bırakmak suretiyle MUSİBET, MUSİBET DOĞURMAZ ARTIK.

4.8. BASİTLİKTİR, SEVİYESİZLİKTİR, ONLARIN SEVİYESİNE DÜŞME…ONU HAPSEDİN, SÖYLEMEYİN; MUSİBETİ İKİLEŞTİRMEYİN.

4.9. KÖTÜLÜKLE MUKABELE DE BULUNARAK KÖTÜLÜK İZDİVACINA GİRMEMEK LAZIM.

4.10. YUMRUKLARINI BİLE SIKMADILAR.

4.11. YALVARDILAR, YAKARDILAR, “HUKUK!” DEDİLER … KENDİLERİNE YAKIŞIR ŞEKİLDE DAVRANDILAR.

4.12. HAA BİR MUSİBET VAR; SİZ O MUSİBET DALGALARI İÇİNDESİNİZKAFA KAFAYA VERİN, DÜŞÜNÜN, MAKUL STRATEJİLER, ALTERNATİF STRATEJİLER ÜRETMEK suretiyle onun içinden İNSANCA SIYRILMAYA BAKIN!.. 

  1. HAK YOLCUSUNUN KENDİ İLE YÜZLEŞMESİ

5.1. O (c.c) , onları TAKDİR BUYURDUĞU BİR VADEYE KADAR bekletmektedir.

5.2. “ALLAH, İMHÂL EDER, FAKAT İHMAL ETMEZ!” 

5.3.  BU DA CENÂB-I HAKK’IN BİR TAKDİRİDİR.

5.4. BİR ŞEFKAT TOKADI, …. Biz, Cenâb-I Hakk’ın Bize lütfettiği Avantajları, yerinde Rantabl olarak değerlendirmemiş olabiliriz.

5.5. ÇÜNKÜ HEPİMİZİN ŞÖYLE-BÖYLE BİR ZULMÜ VARDIR.

  1. YOLCU, MARUZ KALINAN DURUMA NASIL BAKMALI?

6.1. BAŞKA YOL VE YÖNTEMLER -bu mevzuda- ORTAYA KOYUN

6.2. NE YAPTI BU SİZİ?  SİZ, GİTTİĞİNİZ HER YERDE TOHUM OLUN!..

6.3. ŞİMDİYE KADAR GİDİLMEMİŞ, ANLATILMAMIŞ HAKİKATLERİ, ONLARA DA ANLATIN.

6.4. BUNLARIN HEPSİ, KAZANIMDIR.

 6.5.ONU ORADA RANTABL DEĞERLENDİRMEYE BAKMALI.

6.6. ALLAH, BİZİ BU ANLAYIŞTAN UZAKLAŞTIRMASINALLAH’TAN RAZI OLDUK. ALLAH RASÛLÜ’NDEN BÜTÜN BENLİĞİMİZ İLE MEMNUNUZ!”

6.7. AKTİF SABIR; AKTİF SABIR KAHRAMANLARI İÇİN HİÇ KUŞKUSUZ DAHA HAYIRLIDIR.

7.AKTİF SABIR KAHRAMANLARIN ZÜLM KARŞISINDAKİ DURUŞU

7.1. O MEVZUDA KARARLI DURMALIYIZ.

7.2. AMA BAKIN, “DİŞİNİZİ SIKAR, AKTİF SABIR İÇİNDE BULUNURSANIZ, BU, SİZİN İÇİN DAHA HAYIRLIDIR.”

7.3. “AKTİF” KAYDINI KOYUYORUM; DURAĞAN BİR SABIR DEĞİL. “HELE DURUN, BEKLEYİN, KARIŞMAYIN BİR ŞEYE!” HAYIR, ÖYLE DEĞİL.

7.4. Allah sizi HANGİ KONUMA İTMİŞ ise, o konumda yapabileceğiniz şeyleri YAPABİLECEĞİNİZ BİR SABIRdır.

7.5. BİR SABRETME SEVABI VAR, AKTİVİTE/AKSİYON SEVABI var.

7.6. ÇOK CİDDÎ AKTİVİTELER ORTAYA KOYMAK …  ÂLEMİ İMRENDİRME

7.7. İŞTE, GÜNÜMÜZ BÖYLE BİR GÜN… SİZ, KARAKTERİNİZİN GEREĞİNİ YAPACAKSINIZ…

 7.8. KATİYEN GERÇEK İNSAN OLMA TAVIR VE DAVRANIŞLARINIZDAN FEDAKÂRLIKTA BULUNMAYIN!..

7.9. MÜSTAKİM ÇİZGİLERİNDE SABİT-KADEM OLMALI

7.10. KARŞI İNSANÎ DEĞERLERİ KORUMALIDIRLAR.

7.11. HER ZAMAN AYNI ŞEYLERLE KARŞI KARŞIYA KALABİLİRSİNİZ!

7.13. EFENDİMİZ’İN (sallallâhu aleyhi ve sellem) O TAVSİYESİNE UYMAKTIR.

7.14. BU, PEYGAMBER YOLUDUR ; ONU YUMUŞATMAYA BAK. HAZRETİ MESİH GİBİ DAVRANARAK, ONU YUMUŞATMAYA BAK.

7.15. “KENDİSİNE İYİLİK YAPTIĞIN İNSANIN ŞERRİNDEN ALLAH’A SIĞIN!” … BEN BU TABİRİ HOŞ GÖRMEDİM. insanlar HAKKINDA HEP SUİZAN EDERSİNİZ

7.16. “ŞERRİNDEN ENDİŞE ETTİĞİN KİMSEYİ BİR DE İYİLİKLERİNLE YUMUŞATMAYI DENE!” KARAKTER İCABI, SANA KÖTÜLÜK YAPMAK İSTEYEN İNSANA, SEN, İYİLİKTE BULUN!..

7.17. SEYYİDİNÂ HAZRETİ MESİH’İN MÜLAHAZASI; “GERÇEK İHSAN, SANA İYİLİK YAPANA İYİLİKTE BULUNMAN DEĞİLDİR; İHSAN, SANA KÖTÜLÜK YAPAN İNSANA İYİLİKTE/İHSANDA BULUNMANDIR.”

7.18. İYİLİK İLE KÖTÜLÜK BİR OLMAZ.

7.19. YUMUŞATMAZSAN ÜÇ BUUDLU FİTNE HALİNE GELİR, HAFİZANALLAH. UZAKLAŞMA FASİT DAİRESİ -KISIR DÖNGÜSÜ– OLUŞTURUR.

7.20. BİRİLERİ YERLERİNDE OLDUKLARI GİBİ DURMALI;

7.21. EFENDİMİZİN YOLU

  1. HAKİKİ MÜ’MİNE TESİR ETMEMELİ..

8.1. BU, HAKİKİ MÜ’MİNE TESİR ETMEMELİ..

8.2. Çünkü GERÇEK İNSAN OLMAK, bunlara mânidir;

8.3. BİR İNSAN GİBİ SAVACAKSINIZ.

8.4. DENAETE TAVIR ALARAK ONU YALNIZ BIRAKIN.

8.5. O MUSİBET DALGALARI İÇİNDESİNİZ MUSİBETLER SARMALI İÇİNDESİNİZ. KAFA KAFAYA VERİN, DÜŞÜNÜN, MAKUL STRATEJİLER, ALTERNATİF STRATEJİLER ÜRETMEK SURETİYLE ONUN İÇİNDEN İNSANCA SIYRILMAYA BAKIN!.. 

8.6.  “AHSEN-İ TAKVÎM”E MAZHARİYET, BUNLARI YAPMAYA İZİN VERMEZ.

8.7. Allah’ın KIVAMINDA YARATTIĞI BİR VARLIK, KATİYEN TENEZZÜL ETMEMELİ;  

8.8. DÜNYA ÇAPINDA, EVRENSEL ÇAPTA KENDİ İTİBAR VE KREDİLERİNİ KORUYACAKLARDIR.

8.9. CANAVARLARIN CANAVARLIĞINA KARŞI İNSANÎ DEĞERLERİMİZİ KORUMAK MECBURİYETİNDEYİZ.

8.10. GERÇEK MÜMİN RÜZGÂRLARIN MUHALİF ESTİĞİ BİR DÖNEMDE DAHİ İSTİKAMET ÇİZGİSİNDEN AYRILMAZ.

8.11. ASLA ŞİDDETE YÖNELMEYECEKLER.

8.12. BENCE, YALNIZ BIRAKIN BELKİ BİR GÜN DÖNÜP YANINIZA GELECEKLER. Belki PİŞMANLIK DUYACAK. KARAKTERİNİZE TERCÜMAN OLUYORUM.

  1. VE BÜYÜK ÖLÇÜDE BU İMTİHANI ARKADAŞLARINIZ İLE KAZANDINIZ.

9.1. Ve büyük ölçüde bu imtihanı arkadaşlarınız ile kazandınız.

9.2. DEĞİL BİRİNE YUMRUK VURMAK, O ESNADA PARMAKLARINIZI BİLE KIVIRMADINIZ.

 

BAMTELİ MÜZAKERESİ İLE OKUMA

  1. MEŞRÛ YOLLARIN DIŞINDA YOL ARAMAMALI..

            1.1. İSTİKÂMET İÇİNDE OLMALI..

            1.2. O, YOL DEĞİŞTİRMEMELİ,

            1.3. YANLIŞ GÜZERGAHLARA SAPMAMALI..

            1.4. MAKYAVELİSTÇE HAREKET[1]  ETMEMELİ..

  1. MUKABELE-İ Bİ’L-MİSİL KÂİDE-İ ZÂLİMÂNESİNDE BULUNMAMALI..

        2.1. DOĞRU YÜRÜDÜĞÜNDEN DOLAYI ÖLDÜRSELER BİLE, EL KALDIRMAMALI..  

2.2. Kur’an’ın elmas düsturları ile mukabele de bulunmayı bir esas ve bir düstur edinmeli [2]   

2.3. En denîsini bile irtikâp etseler, o kadar denâete düşmemeli.

2.4.halk nazarında kıymetinizi yerle bir etseler, katiyen AYNI MUKABELEYE BAŞVURMAMALI [3].

2.5.  “USÛL-İ HAMSE” açısından beş şeyin korunması haktır. İnsan, o mevzuda müdafaa etme hakkına sahiptir. hukukçular, buna “hürriyet”i ilave etmek suretiyle, USÛL-İ SİTTE” diyorlar, “altı tane temel/esas”. -bence- bu türlü şeylerde, varsın bir cana kıysınlar, MUKABELEDE BULUNMAMAK LAZIM. “Mukabele-i bi’l-misil” kâide-i zâlimânedir.[4]

 2.6. Fakat hiçbir peygamber, onlara karşı mukabele-i bi’l-misilde bulunmuyor. BU YOL, PEYGAMBERLER YOLU…

  1. HEP PEYGAMBERLER YOLU’NDA YÜRÜMELİ..

3.1. O’na çektirenler, âhirzamanın o fitne-fesat insanları.Efendimiz’in âhirzaman Peygamberi olması itibariyle, tâ o dönemden başlamış. İnsanlığın İftihar Tablosu’na, tarihin hiçbir döneminde yapılmayan kötülükler yapılmış.[5]

3.2. Karşı taraf o dönemde de mekanize birliklerle geliyor.[6] Fakat O (sallallâhu aleyhi ve sellem) elini onlara karşı mukabele için hiç uzatmamış; Fakat O, elini kaldırmadı, mukabele-i bi’l-misilde bulunmadı.

3.3. Hâbil gibi hareket etmiş. [7]!.. Hâbil gibi hareket etmiş. On üç sene Mekke-i Mükerreme’de Fakat Allah Rasûlü, elini kaldırmıyor. Evet, Hâbil gibi davranıyor, Hazreti İbrahim gibi davranıyor, Hazreti Nuh gibi davranıyor.

3.4. HÂBİL GİBİ HAREKET ETMELİ, KÂBİL GİBİ DAVRANMAMALI Sen beni öldürmek için elini uzatsan da ben seni öldürmek için el kaldıracak değilim; Hiç şüphesiz ben, Âlemlerin Rabbi’nden korkarım.

3.5. MUZTARR KALDIĞI ZAMAN, (Hazreti Nuh gibi)  “Yenik düştüm Allah’ım!  Yardım et!” diyor. Ve diğer peygamberler de aynı şeyleri söylüyorlar.

3.6. Şimdi bu mesele, tarih boyu hep cereyan edegelmiş; Hazreti Ali efendimiz döneminde olduğu gibi, Emevîler döneminde de olmuştur. Yezîd de yapıyor aynı şeyi, ondan evvel Yezîd yapıyor. [8]

3.7. O dönemde cereyan eden o hadiseler, BİZE BİR TENBİH İDİ; arkadan gelenlere, Siyer sayfalarında, paragraflarında bir tenbih idi: DİKKAT EDİN BUNLARA!..

3.8. Öyle davrandılar; HEP, KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE SAVDILAR. Bu, ezberden değildi; onların DAYANAKSIZ İÇTİHATLARI DEĞİLDİ.[9]

  1. FİTNE YE KARŞI MÜMİN CE DURUŞ

 4.1. Fitneye dikkat dün diyebilen yarın da elini bile kaldırmayan İNSANLARI BİR DE O YOLLA KARALAMAYA ÇALIŞABİLİRLER. [10]

4.2. “Fitne”nin imtihan, meşakkat, sıkıntı, bela, musîbet, rezalet ve azap gibi mânâları vardır.[11]

4.3. MESELEYİ BÜTÜNCÜL BİR NAZAR[12] ile değerlendirdiğiniz zaman, bu türlü şeyleri de yapabileceklerine ihtimal vermek lazım.  

4.4. Çünkü şimdiye kadar yaptıkları şeyler, bu türlü şeyleri yapabilecekleri adına BİRER REFERANS MAHİYETİNDE.[13]

4.5. “Bakın filanın haline!” demelerine kadar.. itibarınızı yerle bir etmelerine kadar… Buna kadar her şeyi yapmaya kararlı görünüyorlar. [14]

4.6. SANA KATİYEN ELİMİ UZATMAM[15]BUNU BÜYÜK ÖLÇÜDE, SEN, SENİN ARKADAŞLARIN SERGİLEDİ ...[16]

4.7. MUSİBETİ İKİLEŞTİRMEDEN ÇÖZÜN. farklı zeminlere çekilmeye başlandığı veya öyle bir vetirenin yaşandığı bir dönemde Musibeti tek başına bırakmak suretiyle ise, doğurganlığını öldürürsünüz onun; MUSİBET, MUSİBET DOĞURMAZ ARTIK. [17]

4.8. Böyle olmanıza rağmen, kalkar birileri size “Terörist!” der; bunu bir kısım müeyyidelerle, kânun şeklindeki derme-çatma şeylerle teyîd altına alır. ve sonra da dünyanın değişik yerlerindeki onlara bağlı kimselere bunu duyururlar, ilan ederler. Fakat bütün bunlar, BASİTLİKTİR, SEVİYESİZLİKTİR, ONLARIN SEVİYESİNE DÜŞME demektir. Her şeye rağmen, dudağınızın ucuna kadar geldi, bence, ONU HAPSEDİN, SÖYLEMEYİN; MUSİBETİ İKİLEŞTİRMEYİN.[18]

4.9. KÖTÜLÜKLE MUKABELE DE BULUNARAK  KÖTÜLÜK İZDİVACINA GİRMEMEK LAZIM. Kötülüğe kötülükle mukabelede bulunduğunuz zaman, kötülükleri evlendirmiş olursunuz; Buna sebep olmamak lazım.[19]

4.10. İki senedir belki terör ölçüsünde baskılara maruz kaldıkları halde, yumruklarını bile sıkmadılar.[20]

4.11. YALVARDILAR, YAKARDILAR, “HUKUK!” DEDİLER  ama onlar, hukuku “guguk” anladılar; “adalet!” dediler, onlar adaleti “dalalet” anladılar. fakat sizin arkadaşlarınız da kendilerine yakışır şekilde davrandılar.

4.12. HAA BİR MUSİBET VAR; SİZ O MUSİBET DALGALARI İÇİNDESİNİZ veya musibetler sarmalı içindesiniz. İnsanca o işten sıyrılmanın yolları ne ise, KAFA KAFAYA VERİN, DÜŞÜNÜN, MAKUL STRATEJİLER, ALTERNATİF STRATEJİLER ÜRETMEK suretiyle onun içinden insanca sıyrılmaya bakın!.. [21]

  1. HAK YOLCUSUNUN KENDİ İLE YÜZLEŞMESİ

5.1. O (c.c) , onları TAKDİR BUYURDUĞU BİR VADEYE KADAR bekletmektedir.

5.2. “ALLAH, İMHÂL EDER, FAKAT İHMAL ETMEZ!” [22]

5.3.  BU DA CENÂB-I HAKK’IN BİR TAKDİRİDİR. (daha büyük hayırlara vesile kılmak için de böyle yapmış olabilir)  [23]

5.4. BİR ŞEFKAT TOKADI, hafif böyle, böyle…Biz, Cenâb-I Hakk’ın Bize lütfettiği Avantajları, yerinde Rantabl olarak değerlendirmemiş olabiliriz. [24]

5.5. ÇÜNKÜ HEPİMİZİN ŞÖYLE-BÖYLE BİR ZULMÜ VARDIR.

  1. YOLCU, MARUZ KALINAN DURUMA NASIL BAKMALI?

6.1. Hayır istikametinde düşünün; BAŞKA YOL VE YÖNTEMLER -bu mevzuda- ortaya koyun

6.2. NE YAPTI BU SİZİ? Dünyanın değişik yerlerine tohumlar olarak saçtı. Fakat yaptığı şeyde yine hayır vardır. SİZ, GİTTİĞİNİZ HER YERDE TOHUM OLUN!..[25]

6.3. Şimdiye kadar gidilmemiş, anlatılmamış HAKİKATLERİ, ONLARA DA ANLATIN.[26]

6.4. CENÂB-I HAKK’IN YARATMASI İLE BİR MUKABELE: BUNLARIN HEPSİ, KAZANIMDIR. [27]  

 6.5. Ve hakikaten bulunduğumuz yerlerde, konumumuz ne ise, durumumuz ne ise, onu orada RANTABL DEĞERLENDİRMEYE BAKMALI. [28]

6.6. Allah, bizi bu anlayıştan uzaklaştırmasın Olup biten şeyleri; “ Rab olarak, ALLAH’TAN RAZI OLDUK. Din olarak İslam’dan hoşnuduz. Peygamber olarak da ALLAH RASÛLÜ’NDEN BÜTÜN BENLİĞİMİZ İLE MEMNUNUZ!”!..

6.7. AKTİF SABIR; Sabreder de mukabele yerine af yolunu seçerseniz, böyle davranmak, aktif sabır kahramanları için hiç kuşkusuz daha hayırlıdır.

7.AKTİF SABIR KAHRAMANLARIN ZÜLM KARŞISINDAKİ DURUŞU

7.1. O mevzuda KARARLI DURMALIYIZ. Onlar her şeyi yapabilirler fakat biz şimdiye kadar ne yaptıysak, mukabele-i bi’l-misil kâide-i zâlimânesinde bulunmamalıyız.

7.2. Cânice, vahşice el uzatanlara bile, Kur’an-ı Kerim, belki o ruhsatı veriyor AMA BAKIN, daha a’lâsı var: “Dişinizi sıkar, aktif sabır içinde bulunursanız, bu, sizin için daha hayırlıdır.[29]

7.3. AKTİF” kaydını koyuyorum; arkadaşlar, terminolojiye vakıf olanlar biliyorlar bunu. Durağan bir sabır değil. “Hele durun, bekleyin, karışmayın bir şeye!” Hayır, öyle değil.

7.4. Allah sizi HANGİ KONUMA İTMİŞ ise, o konumda yapabileceğiniz şeyleri yapabileceğiniz bir SABIRdır. [30]

7.5. Bunda, bir SABRETME SEVABI VAR, bir de aynı zamanda AKTİVİTE/AKSİYON SEVABI var.

7.6. Hiç olmaz şeyler karşısında, olumsuzluklar karşısında, çok ciddî AKTİVİTELER ortaya koymak suretiyle,

            a)- tarihin seyrini değiştirme,

            b)- hadiselerin rengini değiştirme

            c)- ve hadiselere göre yepyeni bir dantela ortaya koyma [31]

            d)-  ÂLEMİ İMRENDİRME[32]

7.7. İŞTE, GÜNÜMÜZ BÖYLE BİR GÜN… SİZ, KARAKTERİNİZİN GEREĞİNİ YAPACAKSINIZ…[33]

 7.8. Bu yolu, bu yöntemi seçin, intihap edin! KATİYEN GERÇEK İNSAN OLMA TAVIR VE DAVRANIŞLARINIZDAN FEDAKÂRLIKTA BULUNMAYIN!..

7.9. Hizmet gönüllüleri, Müslümanlığın itibarını muhafaza adına, MÜSTAKİM ÇİZGİLERİNDE SABİT-KADEM OLMALI

7.10. ve her şeye rağmen, canavarların canavarlığına KARŞI İNSANÎ DEĞERLERİ KORUMALIDIRLAR.

7.11. Bu beşer, beşeriyetini koruduğu sürece -genlerinde var onun, bir yönüyle- Her Zaman Aynı Şeylerle Karşı Karşıya Kalabilirsiniz!

7.13. İşte bu türlü şeyler ile karşı karşıya kaldığınız zaman yapmanız gerekli olan, Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) O TAVSİYESİNE UYMAKTIR.

7.14. BU, PEYGAMBER YOLUDUR ; El-âlem senin üzerine geliyor; sen bir tebessüm ile ONU YUMUŞATMAYA BAK. Hazreti Mesih gibi davranarak, onu yumuşatmaya bak.

7.15. “Kendisine iyilik yaptığın insanın şerrinden Allah’a sığın!” … ben bu tabiri hoş görmedim. insanlar hakkında hep SUİZAN edersiniz.[34]

7.16. Şerrinden endişe ettiğin kimseyi bir de İYİLİKLERİNLE YUMUŞATMAYI DENE!” Karakter icabı, sana kötülük yapmak isteyen insana, sen, iyilikte bulun!.. [35]

7.17. Şefkat âbidesi, merhamet âbidesi, mürüvvet âbidesi Seyyidinâ Hazreti Mesih’in mevzudaki mülahazası; “Gerçek ihsan, sana iyilik yapana iyilikte bulunman değildir; ihsan, sana kötülük yapan insana iyilikte/ihsanda bulunmandır.”[36]

7.18. İYİLİK İLE KÖTÜLÜK BİR OLMAZ.[37]

7.19. Yumuşatmazsan ÜÇ BUUDLU FİTNE HALİNE GELİR, HAFİZANALLAH. Yani, insanlar birbirlerinden on kilometre değil, yüz kilometre uzaklaşmış olurlar. Ve bu, bir UZAKLAŞMA FASİT DAİRESİ -KISIR DÖNGÜSÜ– oluşturur.[38]

7.20. Buna meydan vermemek için BİRİLERİ YERLERİNDE OLDUKLARI GİBİ DURMALI; karakterlerine uygun bir tavır sergilemeliler.[39]

7.21. Efendimizin yolu…: O, hangi yolda yürümüşse, nereye doğru gidiyorsa, O’ndan ayrılmamak lazımdır.[40]

  1. HAKİKİ MÜ’MİNE TESİR ETMEMELİ..

8.1. BÜTÜN CİHAN ÇOK FARKLI, ÇOK DEĞİŞİK, ÇOK ABUK-SABUK YOLLARDA YÜRÜSE BİLE, BU, HAKİKİ MÜ’MİNE TESİR ETMEMELİ..

8.2. Çünkü GERÇEK İNSAN OLMAK, bunlara mânidir;

8.3. BİR İNSAN GİBİ SAVACAKSINIZ. Dişini göstererek geliyor; seni ısırmak için geliyor. bir insan gibi- mukabelede bulunmak suretiyle nasıl savacaksan, öyle savmaya bakacaksın[41]

8.4. DENAETE TAVIR ALARAK ONU YALNIZ BIRAKIN. Kötülüğü, çirkin lafı, şenaati ve denâeti yalnız bırakmaya bakın. [42]

8.5. O MUSİBET DALGALARI içindesiniz MUSİBETLER SARMALI içindesiniz. İnsanca o işten sıyrılmanın yolları ne ise, KAFA KAFAYA VERİN, DÜŞÜNÜN, MAKUL STRATEJİLER, ALTERNATİF STRATEJİLER ÜRETMEK suretiyle onun içinden İNSANCA SIYRILMAYA BAKIN!.. [43]

8.6.  “AHSEN-İ TAKVÎM”E MAZHARİYET, bunları yapmaya izin vermez.

8.7. Allah’ın KIVAMINDA YARATTIĞI BİR VARLIK, böyle kıvamsızlık eseri olan şeylere katiyen tenezzül etmemeli;  (tenezzül edenler, kendi zilletlerini ortaya koymuş olurlar.)

8.8. Mü’minler, her zaman mü’mince davranacak, mü’mince tavır sergileyecek, DÜNYA ÇAPINDA, EVRENSEL ÇAPTA KENDİ İTİBAR VE KREDİLERİNİ KORUYACAKLARDIR. [44]

8.9. İşte biz böyle davranmak, Müslümanlığın kendisine has o yüksek itibarını koruma adına, her şeye rağmen, CANAVARLARIN CANAVARLIĞINA KARŞI İNSANÎ DEĞERLERİMİZİ KORUMAK MECBURİYETİNDEYİZ.

8.10. GERÇEK MÜMİN RÜZGÂRLARIN MUHALİF ESTİĞİ BİR DÖNEMDE DAHİ İSTİKAMET ÇİZGİSİNDEN AYRILMAZ. [45]

8.11. ASLA ŞİDDETE YÖNELMEYECEKLER. [46]

8.12. BENCE, YALNIZ BIRAKIN BELKİ BİR GÜN DÖNÜP YANINIZA GELECEKLER. Belki PİŞMANLIK DUYACAK. KARAKTERİNİZE TERCÜMAN OLUYORUM. [47]

  1. “VE BÜYÜK ÖLÇÜDE BU İMTİHANI ARKADAŞLARINIZ İLE KAZANDINIZ”.

9.1. “Ve büyük ölçüde bu imtihanı arkadaşlarınız ile kazandınız.”

9.2. “DEĞİL BİRİNE YUMRUK VURMAK, O ESNADA PARMAKLARINIZI BİLE KIVIRMADINIZ.” [48]

DİPNOT/HAŞİYELER

[1]  MAKYAVELİSTÇE HAREKET:

MAKYEVELİST KİŞİLİK: Makyavelizmin temel ilkesi, “amaç, aracı meşrulaştırır” hatta kutsallaştırır. Amaca ulaşmayı son kertede rasyonelleştiren, şiddet ile yönetimi ele geçirmeyi ya da her yola başvurup “köşeyi dönmeyi” öngören böylesi bir zihniyet-ideoloji, politik ya da psikolojik tavır, tüm norm sistemlerini, moral anlayışlarını da alt üst ediyor. Gündelik hayatın örgütlülüğünde kendini yeniden üreten kaos içindeki insan ise, sürekli “yeniden yapılanma” süreçleri içinde, yeni yeni uyumlara zorlanıyor. Bu, giderek, makyavelist kişiliğin öne çıkmasına zemin hazırlıyor. Çünkü, insan yaşamın aynı anında, çeşitli anlamlara gelen daha çok değerli, sentetik enformasyonlarla, değil hakikati öğrenmeyi, düşünmeyi düşünmenin bile nostalji olduğu, yaşamın detaylarının silindiği bir ortamda, sürekli kişilik krizleri, nörotik rezignasyonlar, hızla kronikleşme eğilimi gösteren depresyonlar ve şizofrenik kişilik yarıkları ile karşı karşıya kalıyor.

***

KENDİ KENDİMİZLE YÜZLEŞME VEYA MUHASEBE-1// Kasım 2017// Çağlayan d

Böyle bir atmosferde yığınlar birer mezar-ı müteharrik tâli’siz, onları bu hâle getirip güdenler de insî şeytan ve makyavelist mürâîlerdir. … onlar genel duygu ve düşünceleri açısından nefis ve hevânın tesirinde birer Firavun, birer Nemrut ve birer Şeddad’dırlar. “Kul oldum, kul oldum!” diyecekleri yerlerde firavunâne naralar atarak herkesi kendilerine kul sayma düşüncesiyle oturur kalkarlar.

Uğradıkları yerlerde derviş enînleri sergiler, sofîce tavırlara girer, “din”, “Allah”, “Peygamber” der durur ve kendilerini dinleyenleri büyülerler ama iç dünyaları itibarıyla bunlardan fersah fersah uzaktırlar. Ne hakperest oldukları beyanlarında ne de derviş gibi davranmalarında katiyen samimi değillerdir.

***

[2] Hususiyle günümüzde, maddî kılıç -maddî mukabele- kınına girdiğinden dolayı, Kur’an’ın             elmas düsturları ile mukabelede bulunmayı bir esas ve bir düstur edinmeli… (BM_06/05/2018)

[3] Ebû Hanife, fetvasını Hazreti Ali efendimizin o beyanına bina ediyor: “Size saldırıları/taarruzları kat’î olmadıktan sonra, mukabelede bulunulmaz; malınıza, canınıza             kastetme ihtimali bile olsa!”

Fakat bir kin, bir nefret, bir hazımsızlık, bir çekememezlik… Ha böyle bile olsa, bence, mukabele-i bi’l-misil kaide-i zâlimânesinde bulunmamak lazım.

Ömürleri boyunca, insanları hakka-hakikate davet ediyor, göz açmaya çalışıyorlar; ne var ki gözleri kapalı, kulakları tıkalı, kalbleri ölmüş o insanlar, o pozitif seslere karşı hep negatif davranışlarda bulunuyorlar. Fakat hiçbir peygamber, onlara karşı mukabele-i bi’l-misilde bulunmuyor. (BM_06/05/2018)

[4] Evet, antrparantez ifade edeyim; buna bile maruz kalındığı zaman mukabele edilmemeli bugün. Esasen “usûl-i hamse” açısından -“Usûlüddin kitaplarında, usul-i Fıkıh kitaplarında anlatıldığı üzere- beş şeyin korunması haktır. (İslâm âlimleri, din ve dünya işlerinin nizam ve intizamı için zaruri olan hususları din, can, akıl, nesil ve malın muhafazası şeklinde beş maddede özetlemişlerdir. Daha doğru olarak “mesâlih-i hamse” diyebileceğimiz bu esaslar genelde “usûl-i hamse” tabiriyle anılmaktadır) İnsan, o mevzuda müdafaa etme hakkına sahiptir. Bazı hukukçular, buna “hürriyet”i ilave etmek suretiyle, “usûl-i sitte” diyorlar, “altı tane temel/esas”. Bu mevzuda müdafaa yapılır ve bu mevzuda insan, ölürse, şehit olur. Fakat günümüz çok hassas olduğundan dolayı -bence- bu türlü şeylerde, varsın bir cana kıysınlar, mukabelede bulunmamak lazım. “Mukabele-i bi’l-misil” kâide-i zâlimânedir. Bu, sizin düşünce dünyanıza mimarlık yapan insanın mülahazasıdır. “Mukâbele-i bi’l-misil kâide-i zâlimânesi” diyor; kötülüğün aynısıyla birine mukabelede bulunmaya, “zalimce bir tavır, bir davranış” diyor. (BM_13/05/2018)

[5] (Alvar İmamı hazretlerinin ifadesiyle, O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) başına gelen şeyler, Everest tepesinin başına binseydi, birden bire erir giderdi o dağ, Lût gölüne dönerdi.) (BM_06/05/2018)

[6] Karşı taraf, tamamen “tenkîl” mülahazasıyla, “tedmîr” mülahazasıyla, “tetbîr” mülahazasıyla,“ibâde” mülahazasıyla, yani  “kökten kazıma” mülahazasıyla üzerlerine geliyor, mekanize  birliklerle. (BM_06/05/2018)

[7] Hâbil gibi hareket etmiş. On üç sene Mekke-i Mükerreme’de Fakat Allah Rasûlü, elini kaldırmıyor. Evet, Hâbil gibi davranıyor, Hazreti İbrahim gibi davranıyor, Hazreti Nuh gibi davranıyor. (BM_06/05/2018)

[8]  İşte bir Haccâc’ı düşünün: Yetmiş, seksen bin insan öldürmüş; Tâbiîn’den öyle kimselerin kanına girmiş ki!.. Mesela, bir Saîd İbn Cübeyr; onu da şehit ettiği zaman zaten çarpılmış; bu defa titreye titreye ölmüş, kendisi de ölmüş. Bütün bunları yaparken, esasen serkârının saltanatının devamı adına yapmış: Emevî devleti ayakta kalsın böyle; bunun dışında, onu tam kabul etmeyen, biat etmeyen kimselere gelince, “Bunların hepsinin yok edilmesi lazım!” Irak’a -Irak-ı aceme- ilk defa gittiği zaman demiş ki: “Ey ehl-i Irak, ehl-i şikâk, nifak ve mesâvi-i ahlak! İçinizde çok olgunlaşmış kelleler görüyorum; onları almak da bana düşüyor!” Daha baştan, onlarla ilk karşılaştığı zaman, içinin levsiyâtını bu şekilde onların yüzüne çarpıyor. Ve senelerce o mezâlimi yapıyor orada, onları baskı altına almak istiyor. (BM_06/05/2018)

Yezîd de yapıyor aynı şeyi, ondan evvel Yezîd yapıyor. Nereye kadar yapıyor? Allah Rasûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) alnından öptüğü seyyidinâ Hazreti Hüseyin’i, Kerbelâ’da, Revân nehri kenarında, otuz-kırk insan, silahsız insanla beraber şehit etmeye varıncaya kadar. O dönemde de cereyan ediyordu bu türlü şeyler. Fakat ne Hazreti Hasan efendimiz, ne Hazreti Hüseyin efendimiz, ne de Hazreti Ali efendimiz katiyen onlara ellerini kaldırmadılar. Hazreti Ali efendimizi biraz evvel arz ettim. Hani, “Harûrîler şöyle yapacaklar Harura/Haravra’da. Efendim, senin için hazırlanmışlar!” dendiğinde “Ne malum bana hücum edecekleri!” falan diyor; bu kadar civanmertçe davranıyor.

Hazreti Hasan efendimiz de Peygamber Efendimiz’in bir buyruğunu gerçekleştiriyor: “Benim şu şanlı torunum var ya!.. Bu, bir dönemde fitne zuhur ettiği zaman, Allah’ın izni ve inayetiyle, o fitneyi önleyecek!” Hazreti Ali ile Muaviye döneminde -esas- bir fitne olduğu zaman… Sonradan kendisi halife seçilmiş olan Hazreti Hasan efendimiz; “Ben, hakkımdan vazgeçtim!” diyor; hakkını ona veriyor ve kendisi Medine-i Münevvere’de oturuyor.  Fakat her zamanki paranoya yaşayan insanların yaptığı gibi, “Ne olur, ne olmaz!” diye onu zehirliyorlar; “Bugün vazgeçti ama yarın yine bir etraf toplayabilir, bir şey yapabilir!” falan diye zehirliyorlar.

Hazreti Hüseyin de Kerbelâ’da şehit ediliyor. Kırk insan ile gidiyor ama “Irak’a gittiği zaman ne olur ne olmaz; etrafına insan toplayabilir, üzerimize gelebilir. En iyisi mi -muhtemel- o bize saldırmadan evvel, bizim onun kellesini almamız lazım!” mülahazasıyla onu da şehit ediyorlar. (BM_06/05/2018)

[9] İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), böyle davrandı, Râşid halifeler de böyle davrandı; daha sonraki dönemlerde Emevîlerin içinde böyle davrananlar oldu, Abbasîlerin içinde böyle davrananlar oldu, Selçukluların ve Osmanlıların içinde de böyle davrananlar veya ona yakın davrananlar oldu. Öyle davrandılar; hep, kötülüğü iyilikle savdılar. Bu, ezberden değildi; onların dayanaksız içtihatları değildi. (BM_13/05/2018)

[10] Dün “Cemaat, yerin altındaki fayları kırıp deprem yaparak intikam alıyor!” diyebilen zavallılar, yarın da iki canlı bomba ortaya sürüp devlet eliyle terör estirilmesine rağmen elini bile kaldırmayan insanları bir de o yolla karalamaya çalışabilirler. (BM_06/05/2018)

[11] “Fitne”nin imtihan, meşakkat, sıkıntı, bela, musîbet, rezalet ve azap gibi mânâları vardır. O dönemdeki ve sonraki bu fitneler, hadis kitaplarının “Kitâbü’l-Fiten ve’l-Melâhim” bölümlerinde nakledilmiş. âhirzamanda zuhur edecek şeyler anlatılmış. (BM_06/05/2018)

[12]  Şimdi bütün bunlarla, meseleyi bütüncül bir nazar ile değerlendirdiğiniz zaman, meseleye bütüncül bir nazarla, mahrûtî olarak baktığınız zaman, bu türlü şeyleri de yapabileceklerine ihtimal vermek lazım. (BM_06/05/2018)

 

[13]  Evet, bun u yapabilirler bunlar.Şu âna kadar ortaya koydukları tablo, buna kadar yolun açık olduğunu gösteriyor. (BM_06/05/2018)

[14]  Çünkü tam bir “ibâde”ye, “tenkîl”e, “tedmîr”e, “tetbîr”e niyet etmişler; bunlar Arapça kelimeler, tamamen bitirme, kökünü kazıma demek. (BM_06/05/2018)

[15]  Sen silahınla, kamanla, kordanla (Korda: Bir çeşit eğri kılıç), kılıcınla üzerime gelsen, atom bombanla üzerime gelsen, ben ya evime kapanırım, ya dükkanıma kapanırım ama sana katiyen elimi uzatmam!.. (BM_06/05/2018)

[16]  (Bir kısım işgalciler, mütegallipler, mütehakkimler, mutasallıtlar, mütemellikler gelip o müesseselerin tepesine kondukları halde, mukabele etmediler. Bunu büyük ölçüde, sen, senin arkadaşların sergiledi; alın teri ile kazandıkları, amele gibi çalışıp yaptıkları okulları, üniversiteye hazırlık kursları, evleri işgal edilirken mukabele etmediler. (BM_06/05/2018)

[17] Hususiyle günümüzde, hiç olmayacak şeylerin -te’vîl, tefsir ve farklı tahşiyelerde bulunmak suretiyle- farklı zeminlere çekilmeye başlandığı veya öyle bir vetirenin yaşandığı bir dönemde, siz de aynı şekilde davranırsanız, musibeti ikileştirmiş olursunuz. Musibeti tek başına bırakmak suretiyle ise, doğurganlığını öldürürsünüz onun; musibet, musibet doğurmaz artık. (BM_13/05/2018)

[18] Siz mesela, karıncaya basmamışsınız, bir arının ölümü karşısında -vakıayı anlatıyorum- ağlamışsınız… Böyle olmanıza rağmen, kalkar birileri size “Terörist!” der; bunu bir kısım müeyyidelerle, kânun şeklindeki derme-çatma şeylerle teyîd altına alır ve sonra da dünyanın değişik yerlerindeki onlara bağlı kimselere bunu duyururlar, ilan ederler. Sizin dilinizin ucuna kadar gelir: “Bize terörist diyenler ve onları taklit eden vandallar… Onlar da onlar kadar zırdelidir!” filan, dilinizin ucuna kadar geldi. Fakat bütün bunlar, basitliktir, seviyesizliktir, onların seviyesine düşme demektir. Her şeye rağmen, dudağınızın ucuna kadar geldi, bence, onu hapsedin, söylemeyin; musibeti ikileştirmeyin. (BM_13/05/2018)

[19] Evet, aksine aynı kötülükle mukabelede bulunduğunuz zaman, kötülük izdivacına kalkmış olursunuz. Kötülüğe kötülükle mukabelede bulunduğunuz zaman, kötülükleri evlendirmiş olursunuz; tabiplerin tabiriyle diyeyim, bu defa kötülükler “fâsid daire”sine sebebiyet vermiş olursunuz. Şimdilerde yalın Türkçe ile ifade ederken, “kısır döngü” diyorlar; kötülükler kısır döngüsüne sebebiyet vermiş olursunuz. (BM_13/05/2018)

[20] Bir eski dost, gazetede yazı yazmış; “Seçim sath-ı mâiline girildiğinden, bunlar, bir kısım terör hareketlerine başvururlar!” demiş. Hâlbuki bu camianın insanları, iki senedir belki terör ölçüsünde baskılara maruz kaldıkları halde, yumruklarını bile sıkmadılar. Evet, size soruyorum: Hiçbiriniz gördünüz mü böyle bir şeyi?!. Görmedik!.. Vallahi ben de görmedim! Ha, yemin ediyorum: Vallahi ben de görmedim! Irza tecavüz eder gibi, namusa tecavüz eder gibi davranan kimselere asla mukabele etmediler. Kıtmîr de o binaların bazılarında amele gibi çalıştı. Milletin malı değil, orada o işe gönül vermiş insanların malı. El konduğu zaman… Benim gözümde tütüyor kaldığım odalar. Orada talebelerimle meşgul olduğum yerler gözümün önünde tütüyor. Burnumun kemikleri sızlıyor ama… Kur’ânî tavsiye: وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِرِينَSabrederseniz aktif sabırla, bu sizin için daha hayırlıdır!.. (BM_06/05/2018)

[21] “Dövene elsiz, sövene dilsiz, derviş, gönülsüz gerek!” diyor, bizim büyük dervişimiz Yunus Emre. Dövene elsiz; sövene dilsiz!.. “Terörist!” diyene dilsiz gerek!.. Sizi ayakları altına alıp ezene, dilsiz gerek!.. (BM_13/05/2018)

[22]  “Eğer Allah, zulümleri sebebiyle insanları hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hareket eden tek bir canlı bırakmazdı; fakat O, onları takdir buyurduğu bir vadeye kadar bekletmektedir.”

fakat O, onları takdir buyurduğu bir vadeye kadar bekletmektedir. Vadeleri gelince, onu ne bir an geciktirebilirler, ne de bir an öne alabilirler.” (Nahl, 16/61)

Evet, Allah, her zulmeden canlıyı hemen helak etse, yeryüzünde debelenen bir varlık kalmaz! Hayvanlar, birbirlerini yiyorlar/parçalıyorlar; insanlar, birbirlerine karşı haksızlık yapıyorlar. Her haksızlık yapan, kulağından tutulup ipe götürülse, o zaman yeryüzünde hiçbir canlı kalmaz.

Allah, imhâl eder, fakat ihmal etmez. Mahkemelerin imhâl etmeleri, mehil vermeleri gibi, “Bir kere daha düşünün, bir kere daha düşünün, bir kere daha düşünün!..” der adeta:

Bunun için “Allah, imhâl eder, fakat katiyen ihmal etmez!” Ayrıca, “Zulm ile âbâd olanın, âhiri berbad olur!” denmiştir ki, tarih, dünden bugüne bunun binlerce misali ile örgülenmiş -insanın midesini bulandıran- bir dantela gibidir. (BM_06/05/2018)

[23]  İstihkâkımıza binaen Cenâb-ı Hak, böyle yapmıştır. İstihkâkımıza binaen böyle yapmıştır ama daha büyük hayırlara vesile kılmak için de böyle yapmış olabilir. (BM_06/05/2018)

 

[24] Mesela neden o imkânlar elimizdeyken,

sadece dünyanın yüz yetmiş ülkesinde değil de gidip Merih’te, Utarit’te, Zühal’de, oralarda bile “Acaba inanacak insan var mı?” diye otağlar kurmadık?

Neden onun yolunu aramadık?!. Bunu sorabilir

Cenâb-ı Hak bize: “Hani sizin Peygamberiniz, yürekten bağlı bulunduğunuz Zat (sallallâhu aleyhi ve sellem), ‘Benim adım, güneşin doğup-battığı her yere ulaşacaktır!’ demiş, size bir hedef göstermişti. Gayb-bîn gözüyle de bir gün öyle olacağını haber vermişti; لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ ‘İstanbul -kasem olsun- fethedilecektir.’ dediği gibi ‘Benim adım/nâmım, güneşin doğup-battığı her yere ulaşacaktır!’ demişti. Neden siz, bu hedefi realize etme istikâmetinde bir gayrette bulunmadınız?!.” (BM_06/05/2018)

[25]  Toprağın bağrına düşün, oradaki insanların bağrına serpilin!.. Sonra bir tohum iken, birkaç başak halinde meydana gelin; binlerce dâneyi netice verecek hale gelin! (BM_06/05/2018)

[26] Bazıları, bütünüyle kabullenir; bazıları, bazılarını kabul eder; bazıları, kendi değerlerinin yanında “Bunlar da birer değerdir!” diyebilir; bazıları, “Bunlar, diyaloga girilebilecek insanlar.” türünden bakar; bazıları, “Bunlar el kaldırmazsa, bunlara el kaldırmamak lazım!” derler… (BM_06/05/2018)

[27] Bütün bunlar, sizin o ince, o nezih, o şeffaf ruhlarınıza karşı, Cenâb-ı Hakk’ın yaratması ile bir mukabeledir; bunların hepsi, kazanımdır.(Bu açıdan, mâruz kalınan şeylere böyle bakmalı, Allah’ın izni-inayetiyle.) (BM_06/05/2018)

[28] İhtimal, Cenâb-ı Hak, buna binaen yapmıştır ama bir şefkat tokadıyla yapmıştır bunu!.. Bununla beraber, Allah, Erhamürrâhimîn, Rabbü’l-âlemîn’dir. وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ “Eğer Allah, (şirkten daha başka hatalarına kadar) zulümleri sebebiyle insanları hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hareket eden tek bir canlı bırakmazdı; (BM_06/05/2018)

[29] Kur’an-ı Kerim, belki o ruhsatı veriyor, belli bir dönemde. وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِهِ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِرِينَ “Size yapılan bir haksızlık ve kötü muameleye mukabele edecek olursanız, size yapılanın aynısıyla mukabelede bulunun. Fakat sabreder de mukabele yerine af yolunu seçerseniz, böyle davranmak, sabredenler için hiç kuşkusuz daha hayırlıdır.” (Nahl, 16/126)  Size ikâb ederler ise, misli ile mukabelede bulunabilirsiniz ama bakın, daha a’lâsı var: وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِرِينَ Dişinizi sıkar, aktif sabır içinde bulunursanız, bu, sizin için daha hayırlıdır. (BM_06/05/2018)

[30] Orada şartlar, neye müsait ise, imkânlar neyi elveriyorsa, onları yaparsınız. Buna da “aktif sabır” diyoruz. (BM_06/05/2018)

[31] Devr-i Risâletpenâhi’de, İşin Pişdârı’nın (sallallâhu aleyhi ve sellem) ortaya koyduğu gibi, yepyeni bir dantela ortaya koyma, (BM_06/05/2018)

[32] “Allah Allah! Böyle insanlar da varmış! Tokat yiyorlar, Hazreti Mesih gibi davranıyorlar: Dön öbür tarafına da bir tokat vursun, hınçlarını alsınlar; sonra nedâmeti, pişmanlığı onlar duysunlar!” dedirtme… (BM_06/05/2018)

[33] İşte, günümüz böyle bir gün. Bir gün, biraz evvel bahsettiğim en şenî’, en denî işlere teşebbüs etseler bile, siz, sizin karakterinizin gereğini yapacak, mukabele-i bi’l-misil kâide-i zâlimânesinde bulunmayacaksınız!… (BM_06/05/2018)

[34] … Çok eski yıllarda, bundan kırk sene evvel, heyecanların -bir yönüyle- üveyikler gibi kanatlandığı, değişik tersliklere karşı hemen tepki verme yaşında bulunduğum bir dönemde, ben bu tabiri hoş görmedim. Bu düşünce, insanlarda bir bedbinliğe sebebiyet verir, suizan kapılarını ardına kadar açar; insanlar hakkında hep suizan edersiniz. (BM_13/05/2018)

[35] …. Değiştirdim ben o sözü: “Şerrinden endişe ettiğin kimseyi bir de iyiliklerinle yumuşatmayı dene!” Karakter icabı, sana kötülük yapmak isteyen insana, sen, iyilikte bulun!.. (BM_13/05/2018)

[36] Ben, belki bu sözü söylerken, seyyidinâ Hazreti Mesih’in o mevzudaki mülahazasını bilmiyordum, duymamıştım ama sonra gördüm ki, şefkat âbidesi, merhamet âbidesi, mürüvvet âbidesi o İnsan (aleyhisselam) diyor ki: “Gerçek ihsan, sana iyilik yapana iyilikte bulunman değildir; ihsan, sana kötülük yapan insana iyilikte/ihsanda bulunmandır! (BM_13/05/2018)

[37] Kur’an-ı Kerim buyuruyor: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki, seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) “İyilik ve kötülük denk değildir, birbirine müsâvî değildir.” diyor Kur’an-ı Kerim. وَلاَ تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلاَ السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ “Biri, sana saldırıda bulunduysa, sen bir iyilikle sav onu!” diyor. بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ Ee ne olur sonra. فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “Senin ile kendisi arasında düşmanlık olan kimse, bakarsınız ki, birden bire dost olmuş, o senin “velî-i hamîm”in (candan, yürekten, sımsıcak dostun) haline gelmiş.” (BM_13/05/2018)

[38] Çünkü bir taraf fitneyi temsil ediyorsa, öbür taraf da temsil ederse fitneyi, fitne, muzaaf hale gelir, katlanır. Şayet bunda temâdî edilirse, mük’ab hale gelir. -Bu tabir, Ziya Gökalp’a ait; mük’ab, üç buudlu demek.- Üç buudlu fitne haline gelir, hafizanallah. Yani, insanlar birbirlerinden on kilometre değil, yüz kilometre uzaklaşmış olurlar. Ve bu, bir uzaklaşma fasit dairesi -kısır döngüsü- oluşturur. Bu insanların sonra bir araya gelmeleri de âdetâ imkânsız hale gelir. (BM_06/05/2018)

[39] O gün öyle olduğu gibi, daha sonraki dönemlerde de olmuş, daha sonraki dönemlerde de olmuş… Nitekim Barbaros Frederic’ler, Richard’lar -bizim “Arslan Yürekli Richard dediğimiz kimseler- Müslümanlara o kadar kötülük yaparak Mısır’a kadar gittiler, Sudan’a kadar uzandılar; fakat nedâmet içinde geriye döndüler. Richard, geriye döndükten sonra der ki: “Ben, insanlığı Selâhaddin’den öğrendim! Selâhaddin-i Eyyûbî’den öğrendim insanlığı!” O, İngiltere’ye dönerken, Balkanlarda Kazıklı Voyvodalar var. Selâhaddin, onlar zarar vermesinler diye, bir hey’et ile gönderir onu; onlar, ona zarar vermesinler diye. Hatta o hasım komutanlar hastalanınca, doktor da olduğundan dolayı, Hazret onları tedavi eder. Selâhaddin…

Onun için Akif, onu Fatih ile beraber zikreder, Bülbül Şiiri’nde. “Eşin var, âşiyânın var, baharın var ki beklerdin / Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin? / O zümrüt tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun / Cihanın yurdu çiğnense hep, çiğnenmez senin yurdun.” Bülbül Şiiri… Onda der ki: “Selahaddin-i Eyyûbî’lerin, Fatih’lerin yurdu.” Fatih ile at başı hale getirir; çünkü o, insanca davranmıştır. Fatımîler, orada ona ihanet ettikleri halde, Fatımî kadına karşı sırtını döner; “Ben, sizi rahatsız ettiysem, bıçaklayabilirsin beni!” der. Kadın, bıçağı kendi bağrına saplar. Sonra o döner, onu tedavi eder. (BM_06/05/2018)

[40] Bizim karakterimiz, budur. Müslümanın karakteri, budur. Hazreti Ruh-i Seyyidi’l-Enâm’a bend olmuş insanın karakteri budur. Bend olmuş isen, bendegâna düşen şey, Şehsuvar’ına uymasıdır.; O’ndan ayrılmak, felaket getirir, hafizanallah. (BM_06/05/2018)

[41]  Sana doğru dilini uzatmış, salya atarak geliyor; dişini göstererek geliyor; seni ısırmak için geliyor. Sen onu yumuşaklıkla, bir insan gibi -diğer mahlûklar gibi değil, bir insan gibi; tasrih etmiyorum, bir insan gibi- mukabelede bulunmak suretiyle nasıl savacaksan, öyle savmaya bakacaksın!.. (BM_13/05/2018)

[42] Dolayısıyla kötülüğü, çirkin lafı, şenaati ve denâeti yalnız bırakmaya bakın!.. Onlara karşı, insanca davranın. Size diş göstererek, aynı zamanda ağzından salya akıtarak, pençesini göstererek üzerinize geliyor; siz onu, insanca bir tavır ile nasıl savacaksanız, öyle savmaya bakacaksınız. (BM_13/05/2018)

[43] “Dövene elsiz, sövene dilsiz, derviş, gönülsüz gerek!” diyor, bizim büyük dervişimiz Yunus Emre. Dövene elsiz; sövene dilsiz!.. “Terörist!” diyene dilsiz gerek!.. Sizi ayakları altına alıp ezene, dilsiz gerek!..

Ama birilerinin karakteri öyle değilmiş… Kendilerinin yaptığı gibi bazı şeyler yapılabilecekmiş, şimdiye kadar neden yapılmamış?!. “Ne yapmalı da acaba onu yaptırtmalı? Ne yapmalı ki… Bağırlarına mızrak mı saplayacaksın, bunları yağma kurşuna mı tâbi tutacaksın?!.”

 (BM_13/05/2018)

[44] “Haa gerçekten tiksinti uyaran şu insanlar var ama ütopyalara mevzu olabilecek şunlar da var! Campanella’nın Güneş Devleti’nde anlattığı insanların önünde, onun sisteminin önünde insanlar… Kuracakları sistemle insanlara huzur soluklatacak, hep oksijen yudumlatacak insanlar da var!.. Böyle bir hareket de varmış. ‘Dövene elsiz, sövene dilsiz ve gönülsüz gerek!’ diyen insanlar da varmış!” dedirteceklerdir. (BM_06/05/2018)

[45] Gerçek mü’min, rüzgârların muhalif estiği bir dönemde, her şeyi saçıp-savurduğu bir dönemde, tsunamilerin tsunamileri takip ettiği bir dönemde, tepesinden aşağıya hakaretlerin yağdığı bir dönemde bile istikamet çizgisinden ayrılmaz. (BM_13/05/2018)

[46] Kine kilitli bazı kimseler, şiddete girmeme ve zulme karşı aynıyla mukabelede bulunmama konusunda yeminli Hizmet sevdalılarını tahrik etmek için her türlü şeytanlığı yapıyorlar; fakat onlar öldürülseler bile kötülüğe kötülükle karşılık vermeyecek ve asla şiddete yönelmeyeceklerdir. (BM_13/05/2018)

[47] Bence, yalnız bırakın, yalnız kalsın!.. Yalnızlığı ile bir gün -belki- dönüp sizin yanınıza gelecek, belki pişmanlık duyacak orada…

Bu açıdan, genel karakterimiz bu; ben sizin bu mevzudaki karakterinize tercüman olmaya çalışıyorum, ruh hâletim itibariyle. Karınca basmaz efendilersiniz sizler.. bir arının ölümü karşısında ağlayan insanlarsınız sizler.. yetmiş sene evvel bir akrebin deliğine su döktüğünüzden dolayı, yetmiş sene sonra onu bir cinayet gibi hatırlayınca, أَلْفُ أَلْفِ أَسْتَغْفِرُ اللهَ“Binlerce estağfirullah yâ Rabbi, bir cana kıydım ben orada, bir cana kıydım!” diyen insanlarsınız sizler!.. Siz, busunuz; bu karakterinizden taviz vermemeye bakacaksınız. (BM_13/05/2018)

[48]  Alın teriyle kazandığınız, ortaya koyduğunuz malınıza, mülkünüze el konduğunda, müesseselerinize el konduğunda, birer şakî, birer âsî gibi muameleye maruz kaldığınızda, değil birine yumruk vurmak, o esnada parmaklarınızı bile kıvırmadınız, bükmediniz onu tehdit manasına, böyle (yumruk sıkar gibi) bile davranmadınız. Ben, öyle gördüm, arkadaşların tavrını; öyle gördüm. (BM_13/05/2018)