RİSALE-İ NUR MÜZAKERESİ
GİRİŞ
BEDİÜZZAMAN HZ. VE RAMAZAN-I ŞERİF
“Aziz, sıddık kardeşlerim!
Mübarek Ramazan-ı şerifinizi bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz. Cenâb-ı Hak bu Ramazan-ı şerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayırlı eylesin, amin.
Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkınızda kabul eylesin, amin.”
…
TARİHÇE-İ HAYAT
Evvelâ:
Bütün ruh u canımla mübarek Ramazanınızı tebrik ederim. Ve o mübarek şehirde ettiğiniz duaların, Cenab-ı Hak yanında makbul olmasını Erhamürrâhimîn’den niyaz ederim.
Sâniyen:
Bu seneki Ramazan-ı Şerif hem Âlem-i İslâm için, hem Risale-i Nur şakirdleri için gayet ehemmiyetli ve pek çok kıymetlidir.
Risale-i Nur şakirdlerinin iştirak-i a’mal-i uhreviye düstur-u esasiyeleri sırrınca, herbirisinin kazandığı mikdar, her bir kardeşlerine aynı mikdar defter-i a’maline geçmesi o düsturun ve rahmet-i İlahiyenin muktezası olmak haysiyetiyle, Risale-i Nur dairesine sıdk ve ihlas ile girenlerin kazançları pek azîm ve küllîdir. Herbiri, binler hisse alır.
İnşâallah emval-i dünyeviyenin iştiraki gibi inkısam ve tecezzi etmeden herbirisine aynı amel defterine geçmesi; bir adamın getirdiği bir lâmba, binler âyinelerin herbirisine aynı lâmba inkısam etmeden girmesi gibidir.
Demek Risale-i Nur’un sadık şakirdlerinden birisi, Leyle-i Kadr’in hakikatını ve Ramazan’ın yüksek mertebesini kazansa, umum hakikî sadık şakirdler sahib ve hissedar olmak, vüs’at-i rahmet-i İlahiyeden çok kuvvetli ümidvarız.
(Kastamonu – 94)
…
Seksen küsûr sene kıymetinde bulunan ve Ramazan-ı Şerif’in mecmuunda gizlenen hakikat-i leyle-i Kadri kazanmak için, Risale-i Nur şâkirtlerinin şirket-i mâneviye-i uhreviyeleri muktezasınca, her biri, mütekellim-i maalgayr sîgasınca “Bize acı ve mağfiret et.” gibi tâbiratta, “biz” dedikleri vakit, Risale-i Nur’un sâdık şâkirtlerini niyet etmek gerektir.
Tâ her bir şâkirt umumun namına münâcât edip çalışsın. Bu bîçâre, az çalışabilen ve haddinden çok fazla hizmet ondan beklenen bu kardeşinize, o hüsn-ü zanları yanlış çıkarmamak için, geçmiş Ramazan gibi yardımınızı rica ediyorum.
…
Ve en ziyade rikkatime dokunan ve kendi elemimden başka her birinizin sıkıntısından başıma toplanan bütün elemlere ve teessüflere karşı Ramazan’da –bir saati, yüz saat hükmüne getiren o şehr-i mübarekte– bu musibet dahi o yüz sevabı, her bir saati on saat derecesinde ibadet yapmakla bine iblağ ettiğinden, Risale-i Nur’dan tam ders alan.. ve dünyanın fâni ve ticaretgâh olduğunu bilen.. ve her şeyi imanı ve âhireti için feda eden.. ve bu Dershâne-i Yusufiyedeki muvakkat sıkıntıların dâimî lezzetler ve faydalar vereceklerine inanan sizin gibi ihlâslı zâtlara acımak ve rikkatten ağlamak hâletini tebrik.. ve sebatınızı, gayet istihsan ve takdir etmek hâletine çevirdi.
Ben de “ Bize uygun gördüğü her hâlimizden ötürü hamdolsun Rabbimize.. yeter ki küfür ve dalâlete düşüp de cehennemlik olmayalım..” (Bkz.: Tirmizî, deavât 128; Ebû Dâvûd, edeb 97, 98; İbni Mâce, edeb 55, duâ 2; Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 2/117.) dedim.
Bana ait bu faydalar gibi hem uhuvvetimizin, hem Risale-i Nur’un, hem Ramazan’ımızın, hem sizin bu yüzde öyle faydaları var ki, perde açılsa, “Yâ Rabbenâ, şükür! Bu kaza ve kader-i ilâhî, hakkımızda bir inâyettir.” dedirtecek kanaatim var.
Hâdiseye sebebiyet verenlere itab etmeyiniz. Bu musibetin geniş ve dehşetli plânı çoktan kurulmuştu, fakat mânen pek çok hafif geldi.
İnşaallah çabuk geçer. “Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur.” (Bakara sûresi, 2/216 ) sırrıyla müteessir olmayınız.
KASTAMONU HAYATI
…
TALEBELERİNİN DİLİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN HZ. VE RAMAZAN-I ŞERİF
TALEBESİ REFET BARUTÇU
“Isparta’da ani yapılan baskın ve araştırmalarda ele geçirilen Risale ve mektuplar arasında bir kitabın üzerinde ‘Ramazan’a aittir‘ diye bir yazı vardı. İslam yazısını okuyamadıkları için, kimdir bu Ramazan diye aradılar, taradılar, nihayet Isparta Atabey’in köylerinden Ramazan isimli bir vatandaşı da ellerini bağlayarak Eskişehir hapishanesine yolladılar.
Aradan iki ay geçtikten sonra kitabın Ramazan Efendiye ait değil, Ramazan ve orucun hikmetlerini anlatan Bediüzzaman’ın Ramazan Risalesi olduğu anlaşıldı. Mazlum ve masum Ramazan Efendi tahliye edildi. Hapishanede Bediüzzaman tebessüm ederek ‘Kardaşım Ramazan hakkını helal et‘ diye Ramazan’ı teselli ederdi” diyor Refet Barutçu.
…
TALEBESİ MEHMET ÖZPOLAT
“1952 senesinin bir Ramazan akşamında Üstad Hazretleri’ni Emirdağ’da ziyarete gittim. Onu gördüğümde rengi bembeyazdı, mübarek gözlerinden yaşlar akıyordu. Dilini çıkardı, beyazlamıştı. ‘Kardeşlerim, beni bu gece zehirlediler. Soğuması için penceremin kenarına bıraktığım sahur yemeğime zehir kattılar’ dedi.”
…
TALEBESİ CEYLAN ÇALIŞKAN
1945 yılı, Ramazan ayı.
Gecenin karanlığı henüz koyulaşmamış.
Emirdağ’da, sürekli takip ve gözetim altında tutulan bir ev. Üstad Bediüzzaman, şiddetli acılar içinde kıvranıyor. Bu elim halin sebebi ise, yemeğine gizlice konulan zehir.
Üstad’ın zehirlendiğini haber alan yakın talebeleri, derhal ona koştular. Mustafa Acet, Ceylan Çalışkan, Halil Çalışkan, Hamza Emek ve henüz 12 yaşlarında olan İhsan Çalışkan.
Şiddetli sancılarına rağmen Üstad, talebelerinin yardımıyla abdest aldı ve yatsı namazını ancak oturarak edâ edebildi. Her bir saniyesi asırları andıran gecenin yarısına doğru, Üstad, yanında endişeyle bekleyen talebelerine seslendi:
“Elhamdülillah, çok şükür, bu ıztıraptan kurtuldum. Kardeşlere selâm söyleyin, bana dua etsinler.”
Bu zehirleme vak’ası Üstad Bediüzzaman için ne ilk, ne de son oldu. Bu insanlık dışı uygulama 20’den fazla tekrarlandı. Ancak o, tıpkı yıllar öncesi, Ruslara karşı, 300 civarındaki talebesinin başında sipere dahi girmeden “Bu kâfirlerin güllesi beni öldürmeyecek!” diyerek savaştığı dönemlerdeki gibi, iman ve Kur’an hizmetinden asla geri dönmedi. Tıpkı o savaşta, vücudunun en ölümcül yerlerine üç güllenin isabet ettiği halde hayatta kalması gibi, bütün bu zehirleme hadiselerinden de Allah’ın inayetiyle kurtuldu. Hattâ, bir defasında, kendisini ziyaret eden Muammer Şenel isimli talebesine “Evlât, gel!” diyerek yanına çağırmış, göğsünü açarak bir madalya gibi duran izi, etiyle derisi arasında toplanan zehir tabakasını göstermiş, ardından şöyle demişti:
“Bak, bana tam on dört defa (o sıradaki sayı) zehir verdiler, Hâlık’ın öldürmediğini kimse öldüremez!”
…
TALEBESİ MEHMED EMİN BİRİNCİ
“Üstad İstanbul’dan ayrılmasından bir müddet sonra İzmir savcılığı tarafından Gençlik Rehberi ve Hanımlar Rehberi isimli kitapları neşredip dağıtmaktan maznun olarak dâvâ açıldı. Maznunlar arasında ben de vardım. Mahkemeden çıkınca Üstad Hazretlerini ziyaret etmek için bir minibüsle Isparta’ya müteveccihen yola çıktık. Minibüste şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla Avukat Bekir Berk, Ahmed Aytimur, Said Özdemir, Mustafa Birlik ve Doktor Esat Keşşafoğlu vardı. Gece sahur vakti Isparta’ya indik ve bir otele giderek yatsı namazlarımızı kıldıktan sonra ziyaretçilerden bir kısmı, ‘Üstada haber gönderelim belki kabul eder’ dediler ve öyle yaptık. Hazret-i Üstad hilaf-ı âdet olarak hemen gelmemizi emrettiler, gittik.
“O gece mübarek Ramazan’ın ilk sahuruydu. Sahuru Hazret-i Üstad’ın medrese-i mübarekelerinde yaptık. Üstad, her zaman olduğu gibi Risale-i Nur’un ehl-i dalalete galip geldiğini, hizmet-i imaniyenin her tarafta yapılmakta olduğunu beyan buyurdular.
“Yanımızda yeni teksir edilmiş eskimez yazı Lem’alar’ın ikinci cildini getirmiştik. Hazret-i Üstad eline aldı, baktı baktı, gözleri buğulu idi. Bizi işaret ederek:
“Bunlar, dedi, İstanbul’da ve Ankara’da Risale-i Nur’u neşrederek yirmi şeyhü’l-İslâm kadar hizmet ettiler.’ Ve ilâve ederek: “Hem, korkmayın muvaffak olacaksınız. Bu avukatınız da size yardım etsin’ buyurdular.
“Aziz Üstad’ın dar-ı bekaya intikalinden yirmi üç gün evvel kendisinden duyduğumuz son sözler idi bunlar. Ve hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır.
…
TALEBESİ ZİYA DİLEK
“Üstad’ın Kastamonu’daki evi bir Ramazan günü basılarak aranıyor. Gözaltına alınarak otobüsle Ankara’ya götürülürken yolda şoförden otobüsü durdurmasını istiyor. Araç durunca içindekilere ‘Bu gece büyük ihtimalle Leyle-i Kadir’dir. Diğer günlerde Kur’an okunursa harf başına on sevap, Ramazan’da okunursa bin sevap, Leyle-i Kadir’de okunursa otuz bin sevap verilir; bunu kazanmak ister misiniz?’ der. ‘Evet, isteriz.’ diye cevap veren yolculara ‘Öyle ise şimdi her Müslüman üç İhlas, bir Fatiha, bir Âyetü’l-Kürsî okursa ebedî hayat için dağarcığına azık hazırlamış olur.’ diye karşılık verir.” Okunan her bir Kur’ân harfi için bin, cuma geceleri binler ve Kadir Gecesi’nde otuz bin sevap verileceğini müjdeleyerek etrafındakileri Kur’an ayında İlahî Kelamı okumaya teşvik eder.
KASTAMONU HAYATI TALEBELERİ MEHMET FEYZİ VE ÇAYCI EMİN
“Üstadımız bir Ramazan-ı şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün bir şey yemeden, orucunu da bozmadan ubudiyetteki mücadelelerini terk etmediler.”
Talebelerini bu konuda uyarıyordu:
“Ramazan-ı şerif, bu fani dünyada fani ömür içinde ve kısa bir hayatta bâkî bir ömür ve uzun bir hayat-ı bakiyeyi tazammun eder, kazandırır. Ramazan’da kalp ile beraber nefsi dahi hakikatlerle meşgul etmek gerekmektedir.”
“Fıtrî uyku beş saattir.” diyen Bediüzzaman, Ramazan gecelerinde yatmamaya özen gösterir. Son on beş günü ise bu prensibe daha bir önem verir. Kendisi yatmadığı gibi talebelerinin de yatmasını istemez. İmsak vaktine kadar dua dua yalvarır, ibadetle meşgul olur.
…
TALEBESİ MUSTAFA SUNGUR
Mustafa Sungur ağabey, Üstad Hazretleri’nin Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan ayında uyumazdı. Bütün bir gece hiç durup aralık vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okurdu. Geceleri arada bir 15-20 dakika gibi kısa dalmalar dışında hiç uyumazdı.”
…
TALEBESİ BAYRAM YÜKSEL
“Üstad’ımız Ramazan’ın on beşinden sonra kendisi yatmazdı, bizi de yatırmazdı. Hattâ çok gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı. Mübarek geceleri ihya ettiğimiz zaman sabah namazını kılar, yatardık.” Cüz taksim ederek hatim yapardı Mübarek, mualla Üstad’ımız üç aylar girdiğinde Isparta’daki Nur talebelerine hatim için Kur’ân-ı Kerim taksim ettirir, herkese bir cüz vererek vazife taksimi yapardı.
Isparta, Sav, Kuleönü, Atabey, Bozanönü gibi Nur hizmeti ile müşerref olmuş, mübarek köylere cüzleri taksim ettirir, böylece mübarek şuhur-u selasede her gün hatim indirilirdi. Bütün duasını umum Nur talebeleri namına kendisi yapardı. Başta Peygamberimiz (sas) ve ashabı olmak üzere bütün ehl-i iman ve Nur talebelerine bağışlardı.
…
Afyon Hapishanesi’nde yazdığı bir mektubunda “Bayrama kadar burada kalmamızın bizlere çok faydası ve hayrı olduğuna kanaatim var.” der. Tahliye olmaları halinde “Bu medrese-i Yusufiye’deki hayırlardan mahrum kaldıkları gibi, dünya işleriyle meşgul olmaları sonucunda, sırf uhrevî olan Ramazan-ı şerifin manevî huzuruna zarar vereceğini” belirtir.
…
ÜSTAD’IN SON TERAVİHİ- 15 RAMAZAN
(ABDULLAH AYMAZ/ZAMAN / YENİ BAHAR DERGİSİ, 4 AĞUSTOS 2011).
Said Nursî, Ramazan’da sahur yapmayı ihmal etmez, ibadetlerini de imsak vaktine yarım saat kala nihayete erdirir. Bir tas çorba ve içilen bir bardak soğuk su sahur için kâfidir. Sabah namazı ve yapılan uzunca bir dersin ardından dinlenmeye geçer, gün boyu da Risale-i Nur’ların telif işlemleri ile uğraşır. Ramazan’da dışarıya çıkmamaya özen gösteren ve bir nevi itikâf hayatı geçiren Bediüzzaman, hapiste geçirdiği Ramazanları ise daha hayırlı görür. Afyon Hapishânesi’nde yazdığı bir mektubunda “Bayrama kadar burada kalmamızın bizlere çok faydası ve hayrı olduğuna kanaatim var.” der. Tahliye olmaları hâlinde “Bu medrese-i Yusufiye’deki hayırlardan mahrum kaldıkları gibi, dünya işleriyle meşgul olmaları sonucunda, sırf uhrevî olan Ramazan-ı Şerif’in mânevî huzuruna zarar vereceğini” belirtir.
Bediüzzaman, Ramazan ve Kadir Gecesi’ni en derin anlamıyla yaşamaya çalışır. Bu önemli zaman diliminden başkalarının da istifade etmesine özen gösterir. Ziya Dilek bir anısında onun bu yanını şöyle dile getiriyor: “Üstad’ın Kastamonu’daki evi bir Ramazan günü basılarak aranıyor. Gözaltına alınarak otobüsle Ankara’ya götürülürken yolda şoförden otobüsü durdurmasını istiyor. Araç durunca içindekilere ‘Bu gece büyük ihtimalle Leyle-i Kadir’dir. Diğer günlerde Kur’ân okunursa harf başına on sevap, Ramazan’da okunursa bin sevap, Leyle-i Kadir’de okunursa otuz bin sevap verilir; bunu kazanmak ister misiniz?’ der. ‘Evet, isteriz.’ diye cevap veren yolculara ‘Öyle ise şimdi her Müslüman üç İhlâs, bir Fatiha, bir Âyetü’l-Kürsî okursa ebedî hayat için dağarcığına azık hazırlamış olur.’ diye karşılık verir.”
Okunan her bir Kur’ân harfi için bin, cuma geceleri binler ve Kadir Gecesi’nde otuz bin sevap verileceğini müjdeleyerek etrafındakileri Kur’ân ayında İlâhî Kelâmı okumaya teşvik eder.
Bediüzzaman talebelerine hatim yapmaları için Kur’ân’ı taksim eder. Herkese bir cüz vererek Ramazan boyunca okumalarını ister. Böylece her gün bir hatim indirilir. O, bu uygulamanın talebelerinin bulunduğu her şehirde yapılmasını önerir. Bütün hatimlerin duasını da bizzat kendisi yapar.
Talebeler en acı Ramazan’ı ise 1960 yılında geçirir. Çünkü o sene Bediüzzaman ebediyet âlemine göç eder.
Üstad bu son Ramazan’ında on bir gün boyunca yatsının farzında imamlık yapar, talebeleri ile teravihler kılar. O son teravihi Bayram Yüksel anlatıyor:(59 sene evvel bugün)
“Ramazan’ın tam on beşiydi. Teravih namazını Tâhirî Mutlu Ağabey’in arkasında kılıyorduk. Üstadımız fenalaştı. Namazı yarıda kesmek istedik. O ise ‘Yok, tamam kılacağız.’ dedi. Teravih namazı bitince daha çok ağırlaştı. Yatağına götürüp yatırdık. Sungur Ağabey’le Cevşen okumaya başladık. Bize ‘Evlâtlarım, evlâtlarım, katiyyen müteesir olmayın. Risale-i Nur dinsizlerin belini kırmıştır. Risale-i Nur daima galiptir. Kat’iyen merak etmeyin. Ben kemal-i ferahla gideceğim.’ dedi.” Said Nursî, o çok sevdiği ve Allah’ın rızasını kazanmak için her anında çırpınıp durduğu ayda Hakk’a yürüdü. Şanlıurfa’da Ramazan’ın 25. gecesi, bir sahur vakti rahmet-i Rahmân’a kavuştu.