TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK (31.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 05 NİSAN 2020 // 12 ŞABAN 1441 PAZAR

 (TEVHİDNÂME-31):

Allah’ım!

Bizlere Yâr ve Yârân olmanı(39), her dem bizimle bulunmanı Sen’den diliyor ve dileniyoruz; zira bizim yegâne Efendimiz Sen ve biricik dostumuz yine Sen’sin! Dostluğunla öyle bir serfiraz olalım ki, Sen’den gayrısından gelebilecek surî dostuklara bel bağlamaktan bizi alıkoysun!

***

31.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…)

Ey vahşete kapılıp yalnızlık yaşayanlara enîs ve yüce dost olan!

Ey dost ve yardımcı Veliyy!

Ey dostluğu hem çok yüce hem de çok güzel olan Mevlâ!

Ey Kendisini Yüce Dost olarak bilip muallâ dostluğunu talep edenleri yalnız bırakmayan, onları görüp gözeten!

Ey yüce dost ve gerçek yardımcı ve herkesin hamd ve senasının biricik mercii yalnız Kendisi olan!

Ey gönülden inanan kullarının yüce dostu olan!

Ey dostları olan müminlerin yardımcısı!

Ey sohbet ve dostluğu, huzur ve maiyyeti, samimi gönüllere aşkın vâridat ve huzur bahşeden!

Ey muhabbet tahtının Tek Hükümdarı olan Allahım!

Senin muhabbetinin halâvetini, lezzetini tattıktan sonra daha kim başka arayışlara girer ve bir kere yakınlığının ünsüne erdikten sonra kim yüzünü başka şeylere çevirir?

Ya Rab! Bizleri de kurbiyetin ve dostluğun için seçtiğin, gönüllerine sevgini yerleştirmekle şereflendirdiğin, hamd ü şükür yoluna sevk ettiğin, her an ibadet ü tâatla meşgul ettiğin, salih amellere muvaffak kılmak suretiyle iyiler zümresine ilhak eylediğin, vicdanlarına münacaatının hazzını duyurduğun ve adanmış insanlar hâline getirdiğin makbul kullarından eyle.

Allahım!  Sen dünyada ve âhirette bizim yüce dostumuz ve velimizsin; bizi Müslüman olarak öldür ve salih kulların zümresine ilhak buyur.

 Ey Kendisini Yüce Dost olarak bilip muallâ dostluğunu talep edenleri yalnız bırakmayan, onları görüp gözeten! Sübhansın Allahım, bütün noksanlardan münezzehsin, yücesin. Senden başka ilah yoktur. Eman diliyoruz Senden, muhafaza buyur bizi Cehennem’den.

Rabbimiz! Senden, Seni sevenlerin ve dostluğuna layık gördüğün kullarının dostluğunu diliyoruz.

Allahım! Sen kâfî ve vâfîsin. Her şeye yetersin ve Senden güzel vekil yoktur. Senin dostluğun da bambaşka, yardımın da bambaşkadır.

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [39] ALLAH/ YÂR VE YÂRÂN (c.c) DOSTLUĞU :

3-İtmi’nana erip oturaklaşmış kalb insanları ki, sürekli O’na müteveccihtirler.. ağızlarını açtıklarında hep O’nu dillendirirler.. Yâr.. Yâr..”(39) deyip O’nu andıkça burun kemikleri sızlar, derken bütün benliklerini bir vuslat arzusu sarar.. oturur kalkar en âlî evsâfıyla hep O’nu anarlar; andıkça da daha bir temkine ve itmi’nana ulaşırlar. Kur’ân icmâlen bu koç yiğitlere, “İyi biliniz ki, kalbler ancak zikrullah ile itmi’nan ve sekîneye erer ve oturaklaşır.” (Ra’d, 13/28) nurefşân beyanıyla tebşîr u takdirde bulunur.

[KENDİ DERİNLİĞİYLE LATÎFE-İ RABBÂNİYE – Çağlayan-Kalbin Zümrüt Tepeleri – Ekim 2017]

Bu itibarla, üns mazhariyeti, tevekkül, teslim, tefvîz ve huzur edalıdır. Bu ufka eren/erdirilen ârif-i billâh, “Yâr (39)  der, ağyar endişesinden sıyrılır, yalnızlığı aşar ve O’na enîs ü celîs (39)  olma zevk-i ruhanîsiyle, “Daha.. daha!..”lar mülahazasına dalarak öyle bir ledünnî huzura erer ki, gözünde ve gönlünde bütün dünya ve mâfîhâ silinir gider.

[ÜNS MÜLAHAZASINA İCMÂLÎ BİR BAKIŞ – Çağlayan-Kalbin Zümrüt Tepeleri – Ağustos 2017]

Bunların latîfe-i rabbâniyeleri iradî ve gayr-ı iradî hep Sâhib-i Beyt’e müteveccihtir.Onlara göre gündüzler, menfezleri değişik şerarelere açık, kâr-zarar at başı, bulanık zaman dilimleri; geceler ise Dost’a küşâde halvet koyları(39)  dır.

[KENDİ DERİNLİĞİYLE LATÎFE-İ RABBÂNİYE – Çağlayan-Kalbin Zümrüt Tepeleri – KASIM 2017]

Hususî bir teveccühten ibaret olan kurbette, teveccüh noktasını görmezlikten gelerek onu, insanın ef’âl ve davranışlarıyla izaha kalkışmak da yanlıştır. Yakınlık O’nun ululuğunun şe’ni ve rahmetinin bir buudu, uzaklık da bizim hâlimiz ve mahiyet boşluğumuzun bir çukurudur. Gülistan sahibi:  “Dost (39)  bana benden daha yakındır; ne acayip ki ben ondan uzağım… Ne yapıp ne diyebilirim ki; dost benim yanımda, kucağımda oysaki ben ondan uzağım.” diyerek, kurbun kime ait, bu’dun kime ait olduğunu çok güzel işaretlemektedir.

[KURB BU’D – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri – Mayıs 1991]

Duyguları tomurcuk tomurcuk mârifete uyanmış bu ruhlar, günde birkaç defa cennetlerin cuma yamaçlarında seyahat ediyor gibi, yaprak yaprak açılır ve her an ayrı bir buudda Dost’la (39) yüz yüze gelir, O’nunla hemhâl olmanın hazlarına ererler.

[MARİFET – Sızıntı-Kalbin Zümrüt Tepeleri – Haziran 1991]

… 

Yer yer sinelerde sürûr tecellîsiyle Hazreti Enîs-i Mutlak, zaman zaman insan ruhunu saran ilhad, inkâr ve dalâlet zulmetlerini giderir ve dostlarının gönüllerini kendi nuraniyetiyle aydınlatarak, onları Nur Âyeti’nin mazharı birer ışık kaynağı hâline getirir. Buna, Cenâb-ı Hakk’ın sevdiklerini (39) karanlıklardan ışığa çıkarması; çıkarıp bu kimselerin gönüllerini mârifet nurlarıyla ihyâ etmesi ve Nefha-i Sübhaniyesi’yle onları ebediyete namzet kılması da diyebiliriz ki, “Allah îmân edenlerin dostudur(39) ; onları (inkâr, ilhad ve dalâlet) karanlıklarından kurtarıp (imanın, islâmın, ihsanın) nuruna kavuşturur.” âyet-i pürenvârı.. “Ölü iken îmân ile diriltip kendisini nurlandırdığımız, o ışıkla yürüyen, hiç (inkâr) karanlıkları içinde kalıp ondan çıkamayan kimse gibi olur mu?” beyan-ı sübhanîsi gibi pek çok Kur’ân âyeti bu ilâhî teveccühün belli buudlarına işaret eder.

[SÜRUR – Sızıntı – Kalbin Zümrüt Tepeleri – 01 Ekim 1996]

 ***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [39] ALLAH/ YÂR VE YÂRÂN (c.c) DOSTLUĞU :

Bunlar, âşık u sadıklardır ve belli hususiyetleri haizdirler: Sevgili’nin her muamelesini gönül hoşnutluğuyla karşılar ve Nesîmî gibi;

“Bir bîçare âşıkem ey Yâr Senden dönmezem,

Hançer ile yüreğimi yar Senden dönmezem..”

der, hep bir vefa tavrı sergilerler. Her zaman ciddî bir vuslat arzusuyla kıvranır dururlar; ama, hallerinden de asla şikâyet etmezler. O’ndan başka bütün beklentileri kafalarından söker-atar, hep maiyyet rüyalarıyla oturur kalkarlar. Sohbetlerini hep sohbet-i Cânan hâline getirir ve O’nun adıyla seslerini-soluklarını melekûtî bir derinliğe ulaştırırlar.

Sevgi onların canıdır; onlar, bedensiz durabilirler ama cansız edemezler. Onlara göre, cesede can hükmediyorsa artık o tende sadece Yâr sevdası olur, ağyar bulunmaz. Bu konumlarıyla onlar dünyanın en fakir ve en iktidarsızı olsalar da şahlara taç giydirecek bir mansıba sahiptirler. Küçüklükleri içinde büyük, aczleri yanında muktedir, ihtiyaçlarına rağmen dünyaları peyleyecek kadar servet sahibi ve sönük bir mum gibi görünmelerine mukabil güneşlere fer verecek birer enerji kaynağı mesabesindedirler. Herkes onlara koşsa da onların nereye ve kime koştukları bellidir. Sığmazlar mahiyet zenginlikleriyle cihanlara. Küçük bir kıvılcıma, kıvılcımdan da öte bir hiçe dönüşürler yöneldiklerinde O’na.

      “Bir şûlesi var ki, şem-i cânın,

      Fânusuna sığmaz asumânın.”

diyen Galib bu ufka tercüman gibi konuşur.

Bunlar O’nsuz geçen ömrü hiç mi hiç hesaba katmaz ve O’nsuz hayatı hayat saymazlar. Bir ömr-ü heder görürler sevmeden yaşamayı ve bir avunma kabul ederler O’nunla alâkası olmayan keyifleri, neşeleri, hazları. Oturur kalkar her zaman aşk u şevkten dem vururlar; Fuzulî edasıyla aşk u iştiyak bilmeyenleri de başka türlü (!) bir şey görürler.

[ALLAH SEVGİSİ_ Sızıntı Başyazı _Temmuz 2003]