TEVHİDNÂME İLE KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİNE YOLCULUK  (8.BÂB) 

GÜNCELLENME TARİHİ: 08 MART 2020 // 13 RECEB 1441 PAZAR

 (TEVHİDNÂME-8):

8 –“Allah’ım! Fâniyât u zâilâtın, fâni olan ve zevâle mahkum bulunan varlıkların bütününden sıyanet buyuracak bir rıza [10]  ile bizleri serfiraz eyle!”

8.BÂBIN DUASI  (YAKARAN GÖNÜLLERDEN…) 

Yâ zel afvi verrıdâ..Ey af ve rızâ sahibi.. (Cevşen-i K. 8/5)

“Ey hıfz u sıyanet talebinde bulunanları koruyup kollayan ya Hâfız!…

Ey kullarına rıza yollarını gösteren ve itaatkâr kullarından razı olan Radıyy

Ey sevdiği kullarını, bütün lütuflarından daha büyük olan rıza ve rıdvanına mazhar kılan Râdî!

Altından kalkamayacağımız ağır imtihanlara tâbî tutmadığın ve üzerimizden sağanak sağanak yağdırdığın nimetlerin için Sana sonsuz hamd ediyor ve hamdimizin rızana muvafık, lütuflarının azametine de layık olacağını ümit ediyoruz, ey merhametine hudut olmayan, yüce ve kerîm Rabbimiz!

Allahım! Dünyanın her türlü bela ve musibetine karşı bize afv u âfiyet ver! Olmasına hükmettiğin şeylerin şerrinden bizi koru. Önümüzden yahut arkamızdan gelebilecek tehlikelerden bizleri muhafaza buyur. Dünyada ve âhirette bizim için utanç vesilesi olabilecek durumlardan Sen bizi siyanet et ve bizleri konumunun hakkını veremeyip de sukût eden düşkünlerden eyleme!

Allahım!

Senden muradına uygun şekilde saf ve dupduru bir vakit dileniyoruz. Diliyoruz ki, bu vakti Sana layık amel ve muamelelerle geçirelim. Bu berrak vaktin biricik gayesi başka değil yalnız Sana kurbiyet ve rızana kilitli ameller olsun.

Allahım!

Rızana, hoşnutluğuna ulaşmamıza engel olan şeyleri yolumuzdan kaldır.

Allahım!

Bizi rıza ve rıdvan urbasıyla donat. Kabul makamlarına alarak müşerref eyle. 


Ey Rabb-i Rahim’im! Bizi, hoşnutluğunu hedefleyip soluk soluğa koşan gönül erbabından eyle! Her an gözü o kapıda, eli kapının tokmağında bulunan aciz bendelerini, onlarca en büyük iltifat sayılan rıza ve aşk u iştiyak düşünceleri ve içten düşleriyle, Senin sımsıcak teveccühüne vesile huzur-ı kibriyânda, kemerbeste-i ubudiyetle serfirâz kıl! Nezd-i ulûhiyetinde değişik payelerle şereflendirdiğin.. tasavvurları aşkın keyfiyetlere ulaştırdığın.. fazl u kereminle Kendini tam duyurduğun.. Sana karşı olan aşk u alâkalarını iştiyak üstü iştiyakla taçlandırıp vicdanlarını tecelligâh-ı ilahî seviyesiyle seviyelendirdiğin.. gönüllerini her lahza bir aşk u şevk cezbesiyle Kendine yönlendirdiğin Mustafeyne’l-Ahyâr (seçkin bendegân)dan eyle! Ey ‘rıza!’ deyip Zâtına teveccühe doymayan kapı kullarını vuslat yollarında yüz üstü bırakmayan Keremkânî! Bu bendeni de kabule karîn kıldığın bahtiyarlar zümresine ilhak buyur!..

***

TEVHİDNÂME MÜZAKERESİ

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ PENCERESİNDEN 

 [10] RIZA

 “Bunun tamamiyetine gelince o, Cenab-ı Hakk’a karşı tezellül ile tam bir kulluk tavrı içinde bulunma, emredilen şeyleri ihlâs ruhu ve rızâ [10] emeliyle yerine getirme, bütün bu hususlarla beraber gözü hep ubudiyet ötesi ubûdet ufuklarında bulundurma, duyup hissettiklerini duyurmaya kalkmama, Hakk’ın teveccühünü bütün teveccüh ve takdirlerin üstünde görme, mazhar olduğu şeyleri içten içe şükranlarla taçlandırma; bunların yanında, bazı fıkdanlara maruz kalınca sebeplerini kendi iç dünyasındaki inhiraf ve aritmilerde arama, bulup hissettiği olumsuz şeylerden ötürü de hemen tevbe, inâbe, evbe kurnalarına koşarak bir kere daha ahd ü peyman yenilemeyi ihmal etmeme gibi hususlara vâbestedir. Evet, bütün bunlar gerçek kulluğun gerekleridir ki, biz böyle yaşayan birine âbid diyoruz.”

[ÂBİD, ZÂHİD, ÂŞIK (1) – Çağlayan Kalbin Z. T. Şubat 2018]

“ Esbap açısından, rızâ [10] mertebesine ulaşma adına; Rabbiyle muâmelelerinde ciddi olmak; talepsiz gelen nimetleri, “tahdis-i nimet” ve şükre vesile olmaları mülâhazasıyla kabullenmek; her türlü mahrumiyeti rızâ [10] ve iç rahatlığıyla aşmak; vahşetlerin, yalnızlıkların, kabzların pençesinde kıvranırken bile, derin bir iç inşirâhıyla bütün sorumluluklarını yerine getirmek; Hakk’ın emir ve yasaklarını “şeb-i arûs” davetiyesi gibi kabul etmek misillü bir kısım esaslar söz konusu olsa da, mebde’ itibarıyla onun en önemli rüknü; duygu, düşünce ve davranışlarıyla ferdin, Allah’a yönelip O’nu duyması, O’nunla doyması, O’nunla oturup-kalkması ve gönlünde her gün lâhûtîliğe ait yeni yeni kurgular geliştirmesidir.

* Başa gelen her şey, şart-ı âdî plânında insanın eğilimlerine göre tesbit edilmiştir. Ve bunu değiştirmeye de Yaratan’dan başka kimsenin gücü yetmez..

* Müslüman, Allah’a teslim olmuş kimse demektir.. bu itibarla da onun, Cenâb-ı Hakk’ın icraatına karşı hoşnutsuzluğu kat’iyen söz konusu olamaz.

* Her şeyden evvel mü’min bir hüsn-ü zan insanıdır; insanlara karşı hüsn-ü zanla emredilen birinin, Rabbisinin muâmelelerine karşı sû-i zan ifade eden hoşnutsuzluğu nasıl söz konusu olabilir ki.?

* Dünyada, yerine getirme mecburiyetinde olduğumuz sorumluluklar veya maruz kaldığımız hususlar, öteler hesabına şekillenmemiz için birer esas ise, cebrî eğitim ve öğretim gibi, insanın bunları severek yerine getirmesi gerekmez mi?.

* Kulun, Rabbisinden gelen şeylere karşı rızâ [10] göstermesi, Rabbisinin de ondan rızâ [10] olması demektir.

* Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyetine karşı rahatsızlık duymanın, gam, keder ve dağınıklığa sebebiyet vermesine karşılık, hep rızâ [10] yörüngeli yaşamak ise, hislerimiz açısından cehennem içinde dahi olsak bize, cennetlerin neşvesini yaşatır.

* Bir insanda Allah’ın icraatına karşı hoşnutluk hissi, onun kalbini lâhûtî esintilerle doldurur; hoşnutsuzluk duygusu ise, şeytânî vehimlerle.

* Hakk‘ın seninle olan muâmelesini gönül rızâsıyla karşılaman, seninle gök sâkinlerinin ortak paydasıdır.. ve bu da, şeref olarak sana yeter.

* Rızâ [10], insanı, Rabbiyle iç cedelleşmeden kurtarır. Böyle bir cedelleşmenin nasıl bir sû-i edep olduğunu söylemeyi isrâf-ı kelâm sayarız..

* Rı [10] bir hamlede insanı evc-i kemâlâta çıkaran öyle büyülü bir asansördür ki, ona binebilenler, hedeflerine zamanüstü bir hızla ulaşırlar.

Rızâ [10], Hak katında en büyük bir mertebedir ve onun en seviyelisi de en büyüklerin ortak vasfıdır. Hz. Rûh-u Seyyidi’l-Enâm’dan diğer peygamberlere, onlardan da diğer bütün asfiyâ ve evliyâya uzanan çizgide, ihlâs, yakîn, tevekkül, teslimiyet ve tefvîzde finale kalmış devâsâ kametlerin, ona ulaşabilmek için soluk soluğa yarış yaptıkları mübarek bir hedeftir. Bu hedefe ulaşma uğrunda nelere katlanılmış, ne tahammülfersâ şeyler göğüslenmiş ve ne kandan irinden deryâlar geçilmiştir.

[RIZA– Kalbin Zümrüt Tepeleri 30 Temmuz 1994]

***

TEVHİDNÂME -BAŞYAZI MÜZAKERESİ

SIZINTI-ÇAĞLAYAN BAŞYAZILARI PENCERESİNDEN  

 [10] RIZA

İhlâs ve rıza vird-i zebânları,
Maiyyet edalı her bir anları,
Yollardalar hep bin bir iştiyakla,
Çok farklı görüyorlar yarınları!..

Evet, kendini Hakk’a adayanları, ubudiyet ve ubûdetle her an ayrı bir derinlik sergileyenleri, yüzleri hep O’na müteveccih bulunanları, oturup-kalkıp içlerini O’na dökenleri, “rıza” deyip inleyenleri, O görüp gözettiği gibi, onların görülüp gözetilmelerini de ister. Nasıl istemez ki, kerem O’nun şanı, vefa da değişmez âdet-i sübhâniyesidir.

[HAKK’A ADANMIŞ RUHLAR _ AĞUSTOS 2017  Başyazısından]

Evet, bizim birkaç asırlık rüya veya hülyalarımızın esası budur; bu rüya ve hülyaları gerçekleştirmenin en birinci yolu da mesuliyet şuuru ve mesuliyet ahlâkıdır. Tamamen hareketsizlik bir ölüm ve çözülme, hareketteki sorumsuzluk ise bir kargaşa olduğuna göre bize, davranışlarımızı mesuliyetle disipline etmekten başka seçenek kalmıyor.. evet, bizim her teşebbüsümüz mesuliyet endeksli olmalıdır. Yolumuz hak yolu, dâvâmız ‘hakkı tutup kaldırmak’, hedefimiz de gözlerimizi açıp-kapayıp Allah’ın rızasını araştırmaktır. Aslında bunun böyle olması bizim insan olmamızın sadakası ve iradelerimizin de hikmet-i vücûdudur. Hayatımızda, hayatın gayesini aramaya, ruhumuzda aşka ulaşmaya, vicdanlarımızda mesuliyet şuurunu kavramaya ve esası, temeli, ışığı, güç kaynağı îman ve aşk olan bir sistemin kaynağına uyananlara, ilim, sanat, ahlâk ve hikmet yollarını göstermeye kendimizi mecbur biliyor ve bu misyonun azat kabul etmez köleleri sayıyoruz. Tarihimizin bidâyetinden günümüze kadar gelen evliyâ, asfiyâ, ebrâr ve mukarrabîn çizgisi ve ruhâniyetleri üzerinde serpilip gelişeceğini ümit ettiğimiz gayretlerimiz, ikinci bir Rönesans hareketinin başlangıcı olacaktır.

[SORUMLULUK ŞUURU _30 Haziran 1995  Başyazısından]

Güçlü fikirler, yerinde beyanlar, muhtevalı beyannameler ve isabetli kararlar, her zaman, güç ve kuvvetini ilâhî irade ve meşiete vesile yapan, sebeplerde kusur etmemekle beraber her şeyi Kudreti Sonsuz’dan bilen, Allah’ın kendilerine olan bütün lütuflarını, son santimine kadar yine O’nun rızası istikametinde ve mefkûreleri uğrunda kullanan bu nezih ruhlar sayesinde, ayrı bir derinliğe ulaşır, her kesimce hüsn-ü kabul görür, kalıcı olur ve istikbal vaadeder. Onların, bu umumî gayretleri, tarihî dinamiklerle desteklendiği ve millî kaynaklarla beslendiği ölçüde de genişler, ayrı bir enginliğe erer ve süratle netice verir.

[ACI GERÇEKLER VE ÜMİT DÜNYAMIZ _ 30 Nisan 1995 Başyazısından]